|
Hat, resim ve Emin Barın

Hat tarihimizin yeniliğe ve soyut resme doğru giden yolda tek ve mükemmel temsilcisi Emin Barın"dır. Hattat, cilt sanatçısı, ressam ve öğretim üyesi. Hakkında kitaplar yayımlandı. Bunlardan biri Küçükçekmece Belediyesi"nin çıkardığı "Emin Barın Yüz Yaşında" adlı eserdir. (2013)

Emin Barın 1913"te Bolu"da doğdu. Dedesi Müderris Mehmet Emin Efendi, babası hattat müzehhip ve mücellit Hafız Mehmet Tevfik Efendi"dir.

1928"de Bolu Ortaokulu"nu bitirdi. İstanbul"da erkek öğretmen okulunda yatılı olarak okudu. 1933"te Bolu"nun Berk köyünde öğretmenlik yaptı. 1934"te Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü"ne girdi. Buradan mezun olup Avrupa İhtisas Sınavı"na girdi ve kazandı. 1937"de altı ay İstanbul Milli Eğitim Basımevi"nde staj yaptı. Aynı zamanda Güzel Sanatlar Akademisi Türk Süsleme Bölümü"nde Kâmil Akdik"ten hat dersleri aldı. Necmettin Okyay"dan ciltçilik öğrendi, sonra Almanya"ya gitti.

1938"de Weimar"da Prof. Dorfner"in Ciltçilik Okulu"nda çalıştı. Yaptığı "Olimpiyat Kitabı" Hamburg Kitap Sergisi"nde birincilik ödülü kazandı.

1943"te İhtisasını tamamlayarak yurda döndü. Milli Eğitim Basımevi"nde ve Güzel Sanatlar Akademisi Dekoratif Sanatlar Bölümü"nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 1955"te Akademi"de Dekoratif Sanatlar Bölümü"ne bağlı "Yazı ve Cilt Atelyesi"ni açtı.

Bu arada pek çok kurum için kitabeler hazırladı, madeni paraların yazılarını yazdı. 1958 Uluslararası Brüksel Dergisi"nde gösterilen Fatih Divanı ile kitap cildi birincilik ödülü ve madalyasını aldı.

1961"den itibaren hat sanatında yeni yorumlara yöneldi.

Yurt içi ve dışında pek çok sergiye katıldı; konferans verdi. 1987 29 Aralık günü vefat etti.

Divanyolu"nda Basın Müzesi karşısında, Köprülü Kütüphanesi sokağında "Barın Cilt Evi" vardı. Burada son devrin hattatları, ressamları, sanatseverler, ilim adamları toplanır hoş sohbetler olurdu. Biz de yayınevi olarak Barın Ciltevi"nde çok kitabımızı ciltletmiş idik.

Resimden gelen Emin Barın"ın klasik hat sanatından ziyade hattı grafikal olarak yenileyip ona yeni bir ruh kazandırdığından bahsedebiliriz. Öyle ki bu yolda tektir denebilir.

Klasik hat sanatımız için "Ruhun Hendesesi" tabiri kullanılır. Emin Barın yuvarlak harekete dayanan bu hendeseyi hem aynı yolda, hem de köşeli esasa dayalı "Kûfî" yolunda kendine has bir noktaya taşımıştır.

Bana göre en mükemmel eserleri bir siyah zemin kare içine harfleri sola doğru eğdirerek yazdığı "Allah, Muhammed, Ebubekir, Ömer, Osman vb." gibi grafikal şaheserleridir. Burada "Kûfî"nin köşeli geometriye müsait olması işini kolaylaştırmıştır denebilir.

Dik duran kûfîleri de aynı başarıyı sağlar. Mesela Boğaz Köprüsü Anadolu yakası girişindeki taşa oyulan "Maşallah" kompozisyonu gibi.

Bunun ardısıra yeni bir yaklaşımla istif ettiği çoğu "celî divanî" levhaları, bilhassa madalyonları ve aynalı yazıları da çok kıymetlidir.

Mezkur kitabın ön ve arka kitap içi sayfalardaki siyah zemine mavi hat ve ince beyaz kontürle kompoze edilmiş yine sola yatık "Tevekkeltü-Alellah" levhası harikadır.

Ancak bu başarı bazı levhalarda aksar. Mesela ebru üzerine bu defa sağa eğimli kûfî "Elhamdülillah" bunun tipik örneğidir. Hoca burada daha önce bahsettiğimiz kompozisyonların hatasız sadeliğinden uzaklaşmış, üst kısımda mânasız geçmelere başvurmuştur. Buna mukabil bir alem hüviyetindeki aynalı kûfî ile yazılan "Besmele"si eşsizdir. Dörtlü kûfî ile daire şeklinde kompoze edilen "Lâ ilâhe illallah" madalyonu benzersizdir. Bu kompozisyonda kûfîyi yer yer yuvarlaklaştırarak daha zarif-ince hale getirmiştir. Levhanın olağanüstü bir grafikal dengesi vardır. Buna mukabil kitapta açık sarı üzerine mor basılmış kûfî "Men dakka dukka" hayli kabadır.

Hoca"nın bütün levhalarını tek tek ele alacak değiliz. Ancak şunu belirtelim. Bazı kûfî levhalarda öncelikle "Hı", "Mim", "Ra" ve diğer dikine uzantıların uçları sivriltilmiş bu da yazıya bir hırçınlık ve revnak eksikliği katmıştır ki pek hoş sayılmaz. "Nebatî" yazıyla oluşturulan "Besmele"yi hayli başarısız bulduğumu belirteyim.

"Celî divanî" üçlü "Hiç"ten oluşan levhasını çok tutmuş olacağım ki, "Bu böyledir" adlı kitabıma kapak yaptım.

Hoca eskilerin tabiri ile eserlerini "miri malı" görmüş olacak ki, hemen her yerde kullanılıyor.

Cilt sanatının örnekleri dışında, Latin harfleri ile de yine kûfî karakterli levhaları çoktur. Bunlardan biri "Emin Barın" ismini dört kez tekrar eden, kitabın kapağındaki kompozisyondur.

Son olarak şunu belirteyim ki, kûfî hariç hat sanatından klasik yazıları kullanarak resme gitmek mümkün değildir. Bu tarz resim İran ve Arap dünyasında çok kullanılıyor ki hiç biri başarılı değil. Çünkü "kûfî" hariç klasik hat müstakildir, hiçbir müdahale kabul etmez. Hoca bu sebepten olsa gerek kûfî"yi kullanarak soyut ve resim benzeri levhalar yaptı. Ama ben onları yine resim değil, yazı olarak görüyorum.

Onun ardından gelip böyle modern denemeler yapan hattatların hiçbirinin (istisna olan bazı levhalar hariç) başarılı olduğunu söyleyemem.

10 yıl önce
Hat, resim ve Emin Barın
“Görüntülere kazak ören aldatılmış büyükanneler” Türkiye’si...
Meselemiz “hesapsızlık”
Amerikan sponsorluğunda İsrail-Suudi normalleşmesi
Faz-2: Washington’un bölme operasyonuna Ankara yanıtı
İsmailağa’ya değil, Türkiye’ye operasyon