|
28 Şubat ve yolsuzluk

Devlet zirvesindeki bunalımı yorumlamadan önce farklı birkaç konuya temas etmek istiyorum. Çünkü daha günlerce Cumhurbaşkanı''nın "nezaketsizliği" ve Ecevit''in tepkisini tartışacağız. Kimimiz hükûmeti, kimimiz Çankaya''nın tarafını tutacak.

Bir program

Evvelki akşam Nedim Saban''ın tertip ettiği ve Medeni Kanun tasarısının görüşüldüğü bir programa katıldım. Saban, erkeklere iltifat etmemiş, sadece kadınları davet etmişti. Bu sebebten dolayı, Adalet Komisyonu''nun üç hanım üyesi, Anap''tan Işılay Saygın, DYP''den Sevgi Esen''le birlikte ben de oradaydım.

Meclis TV''nin canlı yayınına ve komisyon faaliyetlerinin, aynı kanalda uzun uzun yer almasına rağmen, vatandaşların kanunlar hakkında yeterince bilgi sahibi olmadığı ilk tesbitlerimden biriydi. Hatta kadınlar adına hareket ettiklerini belirtenler bile, yersiz bir endişe içindeydiler: "Ya Medeni Kanun tasarısı bu defa da gündeme gelemeyip kadük olursa!"

Oysa, söz konusu tasarı, Adalet Komisyonu''ndan süratle geçiyor. Komisyon, her hafta, Perşembe günkü rutin toplantısı dışında Çarşamba günleri, özellikle Medeni Kanun için toplanıyor. Yasa maddeleri üzerinde derin bir fikir ihtilâfı mevcut değil.

Kelime düşmanlığı

Aslında, kadınların beklediği, Aile Hukuku ile ilgili düzenlemelerdi. Sadece, bu bölüm ele alınıp, yasalaşabilirdi. Ama hükûmet, yeni bir Medeni Kanun hazırlamayı ve bunun adına da "reform" demeyi tercih etti.

Çoğu maddeleri, mevcut Medeni Kanun metninin aynısı. Yalnız dil daha sade. Fakat bazı kelimelerde aşırıya kaçılmış. Ağdalı lisandan kurtulalım derken, özgüleme (tahsis) gibi halka mal olmamış öztürkçe sözler kullanılıyor veyahut şart yerine koşul, imkân yerine olanak, ihtimal yerine olasılık, teşkilât yerine örgüt vs gibi kelimeler ile, yasanın başında söylenenin aksine, Anayasa dili veyahut yaşayan Türkçe''den vazgeçilerek, kelime düşmanlığı yapılıyor.

Başörtüsü ayırımcılığı

Nedim Saban, Medeni Kanun çerçevesinden çıkıp, ayırımcılık başlığı altında, başörtülü kızların üniversitelere alınmaması bahsine girince tam bir kıyamet koptu. Bazı hanımlar, özgürlerden yana olurken, kimi suskun kalmayı tercih etti; kimi de bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmanın örneğini verdi.

28 Şubat Türkiye''de büyük tahribat yaptı. Zihinler özgür değil. Psikolojik savaşın bombardımanı serbest düşünce ve tahlil kabiliyetini etkilemiş. Vicdanlar baskı altında.

Hürriyet''ten Serdar Turgut, "Dinci kesimin" anlaşılmadan karalanmasını eleştiriyor kaç gündür. Laikçi-dinci kutuplaşmasının karşısında "melezleşmeyi" tavsiye ediyor. Bizim iki yıldan beri, başörtülü hanımlar için söylediğimiz "zenciler" tanımlamasından yola çıkarak, bir uzlaşma arayışı sergiliyor Turgut. Hürriyet yazarı, "korkuların kamplaşmasının yerini karşılıklı anlayış alsın" şeklindeki çağrımıza müspet bir cevap vermiş oluyor nihayet.

Serdar Turgut''un yazısı elbette önemli. Çünkü "İttihat Terakki" cephesindeki arkadaşlar yavaş yavaş gerçekleri görmeğe başlıyor.

İlâhi Özkök

Devletin zirvesinde, böylesine önemli bir kriz yaşanırken bizim söze farklı bir konuyla başlamamızı yadırgayanlar olabilir. Ama daha günlerce, Çankaya ile Ecevit''in sürtüşmesine temas edileceği için, kimi meslektaşlarımızın olumlu yolda olduğunu kaydetmeden geçemiyorum.

Bu arada Ertuğrul Özkök, ortaya bir soru atıyor: "Cumhuriyet Türkiye''sinde dindarlara baskı yapılıyor mu?"

Sanki, bir başka âlemde yaşıyor Özkök.

Türkiye''de 12 yaşından küçüklerin din eğitimi alması yasak değil mi?

Türkiye''de başörtülü kızlar üniversitelerin dışına atılmıyor mu?

İmam Hatiplerin orta kısmı kapatılmadı mı? İmam Hatip mezunlarının üniversitelere girmesinin önü kesilmedi mi?

Merve Kavakçı, başörtülü olduğu için, Genel Kurul salonundan uzaklaştırılmadı mı?

Başörtülü kadınların çalışmasına çeşitli sınırlamalar getirilmiyor mu?

Bazı gazeteler "dinci" diye karalanmıyor mu? Genelkurmay halâ ayırımcılık yaparak "dinci" yaftası yapıştırılan gazetelerde çalışanları toplantılara çağırmamakta ısrarlı davranmıyor mu?

Türk Hava Yolları neden Yeni Şafak veya Akit''i dağıtmıyor? TRT 1, sabah kuşağında, niçin Yeni Şafak''a veyahut Akit''e diğer gazeteler içinde yer vermiyor?

"İrticacı" sermaye diye karalanan bir sermaye yok mu?

Fethullah Gülen acaba çete kurmaktan dolayı yargılanmıyor mu? Esat Coşan niçin Avustralya''ya gitmişti ve Türkiye''ye dönemiyordu?

312''nci madde, kime karşı uygulanıyor?

Türkiye''de namaza giden kendi halindeki insanlar başında takke var diye tutuklanmadı mı? Hizbullah öne sürülerek, dindar insana potansiyel suçlu gözüyle bakılmıyor mu?

Taha Kıvanç''ın haberi

Herhalde Ertuğrul Özkök, son günlerde, Etibank ve Dinç Bilgin meselesiyle yakından meşgul olduğu için kafası biraz karıştı.

Pazar günü (18 Şubat 2001 - Yeni Şafak) Taha Kıvanç''ın sütununda çok ilgi çekici bir haber vardı.

Ertuğrul Özkök ve Zafer Mutlu, Ankara''da, saatlerce Zekeriya Temizel''den randevu alabilmek için beklemiş. Temizel randevu vermek yerine, Dinç Bilgin - Zafer Mutlu dosyasını DGM''ye göndermiş. Özkök ve Mutlu, Hüsamettin Özkan''ın devreye girip, murakıp raporlarının, DGM''ye ulaşmayacağından emin oldukları için, büyük bir hayal kırıklığına uğramışlar.

Ecevit - Sezer gerginliğini anlamak için yukarıdaki gelişmeleri bilmek lâzım.

Cumhurbaşkanı Devlet Denetleme Kurulu''nu, bankalarla ilgili araştırma yapması için görevlendirdi. Böylece, uykuya yatırılan Etibank dosyalarından hiç değilse biri, DGM''ye sevkedildi.

Dikkat ederseniz Ecevit basın toplantısı yaparken bir yanında Hüsamettin Özkan, diğer yanında Mesut Yılmaz vardı. Her ikisinin ismi de yolsuzluk iddialarına bulaşmış durumda. Özkan''ın kayınvalidesinin adı, Egebank dosyasında geçiyor. Bir emlak satışı dolayısıyla avukat Erdoğan Semizer''den kayınvalidenin alacaklı olduğu, başka hiçbir ilişkisinin bulunmadığı açıklandı. Doğru kabul edelim. Halkbank''taki bir takım operasyonları dolayısıyla da Özkan suçlanıyor. Haksız bir suçlama olabilir; ama gene de, Devlet Denetleme Kurulu''nun konuyu incelemesi faydalıdır.

Diğer bir hususu aktaralım: Özkan''ın Dinç Bilgin''e sahip çıktığı, Zafer Mutlu''nun çok yakını olduğu, Babıali''de yaygın bir söylenti. Bu yüzden hepimiz, Cumhurbaşkanı''nın devreye girmesiyle birlikte derin bir nefes aldık.

Enerji dosyası da sadece hükûmetin insafına terk edilmiyor. Herhalde Devlet Denetleme Kurulu bu konuda da müdahil olacak.

Bence tartışmanın temelinde, hırsızlıkların meydana çıkmasını savunan bir cumhurbaşkanı ile, dürüst görüntü altında, yolsuzluklara şemsiye olan bir başbakanın sürtüşmesi yatıyor.

Yolsuzluk ve demokrasi

Ecevit''in enerji operasyonunu sorgulayan jandarmadan da rahatsız olduğunu biliyoruz. Yılmaz da, bir süre önce sözde demokratik çıkışlarla askere mesaj verdi: "Biz, özgürleşme ve Avrupa Birliği''ne tam üyelik istiyoruz, bu yüzden üzerimize geliniyor" gibi inandırıcı olmayan sözler sarfetti.

Dün Milliyet''te Tuncay Özkan''ın ilgi çekici bir yorumuna rastladık. (19 Şubat 2001 - Milliyet)

Jandarma Harekât Daire Başkanı Tümgeneral Osman Özbek, Adalet Bakanı''nı ziyaret ederek, Hikmet Sami Türk''e, "Beyaz Enerji Operasyonu''nda savcının tayin ettiği bilirkişileri değiştirmeyin" diyor.

Osman Özbek, 28 Şubat döneminin Başbakanı Erbakan''a küfreden, buna rağmen görevden alınmayan kişi. Elbette askerin adalete veya hükûmete müdahaleye hakkı yok. Ama "kızını dövemeyen dizini döver." O tarihte Özbek''i hoşgörüyle karşılayanlar, rüzgâr ektiler bugün fırtına biçiyorlar.

Ayrıca, Tuncay Özkan''ın haberine göre, bir Jandarma albayı Başbakanlığa gelerek, Beyaz Enerji Operasyonu''na ilişkin bilirkişi raporunda, neredeyse bütün Bakanlar Kurulu üyelerinin suçlandığını söylemiş.

Demek, Adalet Bakanı bu sebebten dolayı bilirkişilere karşı çıkıyor. Farklı bir rapor hazırlanmasını istiyor. (Gazeteci Tuncay Özkan''ın haberi Hikmet Sami Türk tarafından teyid edildi. Türk sadece "Bana kimse sert çıkmadı" demek suretiyle, Özbek ile arasındaki konuşmanın üslubuna itiraz etti.)

28 Şubat taşeronu hükûmet, yolsuzları himaye ederken, bu tavrına demokrasi süsü vermeğe çalışıyor. Ama hiç inandırıcı değil.

Asker siyasete karışacak, 28 Şubat kararlarının takipçisi olacak; lâkin yolsuzluklara müdahale edince demokrasi zedeleniyor diye kıyamet kopacak!!!

Turgut Yılmaz Mavi Akım''ın tam göbeğinde. Moskova''daki, müzakerelerin içinde, Gazprom temsilcisinin karşısında oturuyor.

Sonra da Jandarma fezlekesinde adı çıkınca, "Benim enerji işleriyle yakından uzaktan ilgim yok" diyebiliyor.

Necdet Sezer''in kamuoyunda büyük itibarı var. Onunla çatışan Ecevit, kaybeden taraf olacaktır.

23 yıl önce
28 Şubat ve yolsuzluk
“Görüntülere kazak ören aldatılmış büyükanneler” Türkiye’si...
Meselemiz “hesapsızlık”
Amerikan sponsorluğunda İsrail-Suudi normalleşmesi
Faz-2: Washington’un bölme operasyonuna Ankara yanıtı
İsmailağa’ya değil, Türkiye’ye operasyon