|
"Bizi, bizden tanıyın"

WASHİNGTON- Recai Kutan ilk sınavını Woodrow Wilson Center önünde verdi. Önce, "Bizi, bizden tanıyın" ana başlığı altında, Fazilet''in kimliğini tarif etti. "Herkes için hürriyet, herkes için demokrasi ve insan hakları" dedi. Laiklik tercihinde ABD ve İngiltere''deki uygulamaları işaret etti.

Sonra da soruları cevaplandırdı.

Mavi Akım

Kutan, enerji konusunda bir sualle karşılaşınca, akıcı bir İngilizce ile cevap verebiliyor. Çünkü yıllarca bu gibi meselelere kafa yormuş. Hatta Wilson Center''den sonra katıldığı Amerikan-Türk Konseyi Toplantısı''nda, Kutan''ın enerjiye ilişkin açıklamaları hayranlık uyandırdı. Bu husustaki bilgileri övgü konusu oldu. FP lideri, Mavi Akım Projesi''ne karşı çıktı; doğal gaz ve petrolün doğrudan Türk cumhuriyetlerinden alınmasının, onların Rusya karşısında bağımsızlığını pekiştireceğini de sözlerine ekledi.

Kutan, İnsan Haklarından Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Koh ile konuşurken, Çeçenistan''daki zulmü dile getirdi.

Koh, "Önce Bosna, sonra da Çeçenistan''da Müslümanlar''ın karşılaştığı zulümden duyduğu üzüntüyü" ifade etti.

RP ve FP

Clinton''un Milli Savunma Danışmanı Nicolas Kass ile yapılan sabah kahvaltısında ise, Kıbrıs gündeme geldi. Nicolas Kass, "ABD, taraflar ön şartsız masaya otursun istiyor" dedi. Kutan ve heyet üyeleri, Abdullah Gül, Ali Coşkun, Oya Akgönenç Türk görüşünü izah ettiler.

Yukarıda anlattıklarımdan da anlaşılacağı üzere, Fazilet Partisi, ilgi sahası içine, Balkanlar ve Ortadoğu''nun yanı sıra, Kafkasya ve Türk Cumhuriyetleri''ni de almış durumda.

Refah Partisi''ne yapılan eleştirilerden biri, Erbakan''ın İslâm ülkelerini ziyaret etmesi, ama, Türk Cumhuriyetleri''ne icab eden alakayı göstermemesiydi. Gerçi, vakit kalmamıştı. 28 Şubat bastırınca ayakta durmaya çabalamaktan başka her şey ikinci plana düşmüştü RP için.

Ama, ne olursa olsun Fazilet Partisi, tecrübelerden ders alarak, kendisine yeni bir vizyon çizdi. Hatta, Türkiye''ye dönüşte, Avrupa Birliği üyesi ülkelerinin temsilcilerine verilen yemeğin bir benzeri, Türk Cumhuriyetleri Büyükelçileri''ne de verilecek.

Sorular

Wilson Center''daki toplantıya geri dönelim...

Kutan''ın uzmanlık konusuna giren meselelerde İngilizce konuştuğunu söyledik. Ama, başka bir husus sorulunca, yanlış anlamalara sebebiyet vermemek için, tercüman kullanmayı tercih ediyor.

Kutan''a Wilson Center''da çeşitli sualler tevcih edildi. Birkaçını sütunlarıma alıyorum.

- Apo''ya ölüm cezasını onaylıyor musunuz?

- Güneydoğu''daki problemin çözümünde, sadece askeri tedbir yeterli mi?

- Türkiye- İsrail arasındaki yakınlaşmayı nasıl karşılıyorsunuz?

- Sizin ülkenizin insanlarında aşağılık duygusu var. Türk ve Müslüman olan her şeyi ikinci sınıf ve gerici bulunuyorsunuz. Batı''ya karşı inanılmaz bir hayranlık gösteriyorsunuz.

- ABD Cumhurbaşkanı Wilson, "Halklara özgürlük" demişti. Acaba Kürt halkına iyi niyet gösterilmesine taraftar mısınız?

Tıpkı Avrupa gibi Amerika''da da, insan hakları ihlâllerinden söz edince, daha ziyade herkesin aklına, Kürt meselesi geliyor.

Kutan Apo''nun idamı sorusunu cevaplandırırken, "Ser verdi, sır vermedi" Davanın Yargıtay aşamasında olduğunu, dolayısıyla süreci etkileyecek bir cümle sarfedemeyeceğini söyledi. İdam kararı Parlamento''nun önüne geldiğinde ise, milletvekillerinin vicdanları doğrultusunda hareket edeceklerini, parti grubunu bağlayıcı bir karar alınmayacağını belirtti.

Güneydoğu''da askeri tedbirlerin yanısıra, ekonomik tedbirlere başvurulması gereğini hatırlattı. Türk-İsrail yakınlaşmasını, her iki ülkenin menfaatine olduğu sürece onayladığını, böyle bir yakınlaşmanın, bölge halkını da artık rahatsız etmediğini, İsrail ile, Suriye ve Mısır''ın da ilişki kurduğunu sözlerine ekledi.

Kutan, sadece Kürt meselesinin gündeme getirilmesini eleştirdi. "Türkiye ABD''ye benzer, bizde Arnavut da, Boşnak da, Arap da, Gürcü de, Çeçen de, farklı kökenlerden gelen insanlar birarada yaşar. Hepsi Türkiye Cumhuriyeti''nin vatandaşlarıdır. Biz onları, Lozan Anlaşması''na göre azınlık saymıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak her haktan yararlanırlar" dedi.

İnsan haklarına hassasiyet

Amerikalılar Fazilet grubunun zamanlamasını çok iyi bulduklarını ifade ettiler. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Toplantısı arefesinde ABD''ye gerçekleştirilen bu ziyaret, özellikle insan hakları ve özgürlükler konusunda hassas olan çevreleri memnun etti.

Salı günü, heyetimiz iş bölümü yaptı. Kimi, enerji konusunda yetkili devlet görevlileriyle görüştü. Kimi, Amerikan Dışişleri Bakanlığı mensuplarından, Henry Barkey ile sabah kahvaltısında buluştu. Bir grup da Helsinki Komisyonu''nu ziyaret etti.

Türkiye''nin taahhüdü

Helsinki Komisyonu, Türkiye''nin de altına imza koyduğu anlaşmalardaki ilkelerin ne ölçüde uygulandığını izliyor; ihlâlleri tesbit ediyor.

1975''de Helsinki Anlaşması''nı Süleyman Demirel Başbakan sıfatıyla imzalamıştı. Bu anlaşmanın altında imzası bulunup da halâ etkili bir görevde olan yegâne siyasetçi belki de sadece bizim Cumhurbaşkanımız.

Helsinki Nihai Senedi''ni imzalayan ülkeler, düşünce, vicdan ve din hürriyetine saygı göstereceklerini, dinin, tek başına veya cemaat halinde öğrenimine veya uygulamasına sınır getirmeyeceklerini taahhüt ettiler.

1989''da kabul edilen Viyana Belgesi de din özgürlüğünü teminat altına alıyor, din ve inanca dayalı her türlü ayırımcılığın karşısına çıkıyor.

1990 tarihini taşıyan Kopenag Belgesi''nde ise, din ve inanç özgürlüğünün ancak uluslararası standartlara uygun bir biçimde sınırlanabileceği öngörülüyor. Bir başka ifade ile "Burası Türkiye; bizim şartlarımız farklı" demeğe kimsenin hakkı yok.

1990 yılında, Kopenag''da imzalanan vesikada, ayrıca, seçimle gelen temsilcilerin, sürelerinin bitimine kadar görevde kalacakları veyahut görevden alınacaklarsa, bu işlemin demokratik hukuk devleti esaslarına ve Anayasa''ya uygun bir biçimde gerçekleştirilmesi gereği belirtiliyor.

İstanbul AGİT Zirvesi öncesinde, Merve Kavakçı''nın durumu, Kopenag Belgesi''ni onaylayan Türkiye''yi zorlayacaktır. Bilhassa 1975''te Helsinki Nihai Senedi''ni imzalayan Süleyman Demirel bu hususta daha ağır bir mesuliyet altında bulunuyor.

Tayyip Erdoğan''dan Anayasa Hukuk profesörü Mustafa Erdoğan''a kadar, bir dizi insanın Türkiye''de maruz kaldığı muameleyi, Amerika''nın insan hakları ihlâllerine hassas çevrelerinin hoş görmesi mümkün değil.

Soğuk savaşın sona ermesi ile, Amerikan yönetimi hak ihlâllerine karşı daha dikkatli davranıyor, demokrasiyi ön planda tutuyor.

Prof. Esposito

Salı günü öğleden sonra Fazilet heyetinin bir bölümü Uluslararası İlişkiler profesörü Esposito''yu, George Town Üniversitesi''nde ziyarete gitti. Prof. Esposito, Türkiye''nin meselelerini bizden daha iyi biliyor. Daha önce birkaç kere ülkemize gelmiş, konferanslara katılmış.

Recai Kutan''a iki kitabını hediye etti: "İslâm ve demokrasi", "İslâm, gerçek tehdit mi, yoksa hayali tehdit mi?"

Prof Esposito, Müslüman değil. Ama İslâm dünyasını, Türkiye''yi ve Osmanlı tarihini iyi biliyor. Bu yüzden, İslâmiyet''i bir tehdit gibi görmüyor. Aksine Türkiye''de başörtüsü dolayısıyla kadınlara karşı ayırımcılık yapıldığı düşüncesini savunuyor. "Türkiye''de, din hürriyetinin kısıtlanmasının yanı- sıra, kadının başörtüsü dolayısıyla önünün kesilmesi de insan haklarına aykırıdır" diyor Prof. Esposito.

"İslâm gerçek tehdit mi, yoksa hayali tehdit mi" kitabı, pek yakında Türkçe olarak ülkemizde de yayınlanacak.

Birileri bu kitabı dikkatlice okursa belki, ülkemizde tehdit değerlendirmesi değişir! Ne dersiniz?


24 years ago
"Bizi, bizden tanıyın"
Bereket
Azınlığın zenginliği ile 1 Mayıs'ın yoksulluğu
Tadımlık hile
Öğrenci hareketleri: İsrail’e karşı ama düzene karşı mı?
Netanyahu’ya tutuklama tehdidi ve Amerika’nın uluslararası itibarı