|
Rousseau"dan Locke"a

Karizma dergisinde, Prof. Niyazi Öktem''in ilgi çekici bir makalesine rastladım. Başlık, "Rousseau''dan, John Locke''a geçiş" şeklindeydi.

Her iki düşünür de, devleti, toplum sözleşmesine dayandırıyor; ama Rousseau, "genel iradeye" kutsal bir anlam yüklüyor; bu iradenin yanılmazlığını kabul ediyor. Buna mukabil, Locke, sivil toplumu öne çıkarıyor. Bu yüzden Rousseau, devletin bir uzlaşma sonucunda kurulduğuna inanmasına rağmen, karar alma mekanizmasında % 51 çoğunluk öngörüyor; % 49 yanılmakta ve çoğunluğa itaat etmek zorunda. Genel irade aynı zamanda bölünmez bir nitelik taşıyor Rousseau''nun gözünde. Dolayısıyla Rousseau, yasama-yargı-yürütme birliğinden söz ediyor.

Egemenliğin meşruiyetini, sayısal çoğunlukta değil, bireysel hak ve özgürlüklerin teminat altına alınmasında bulan John Locke ise, Rousseau''nun aksine, kuvvetler ayrılığı ilkesini titizlikle savunuyor. Sivil itaatsizlik Locke''un düşünceleri üzerinde yeşermiştir. Devlet, doğuştan eşit ve özgür olan insanların haklarını ve hürriyetlerini korumazsa, baskı uygularsa, meşruiyetini yitirir. Meşruiyetini kaybedip, keyfi tasarruflar içine giren devlete karşı direnme hakkı doğar.

Soyut bir kavram olan "genel irade", Fransa''da terör döneminin diktatörü Robespierre''e bile dayanak oluşturmuştur. Buna mukabil, John Locke''un düşünceleri, modern demokrasilere kaynaklık etmektedir. Özellikle üç tane hak ve özgürlüğe, Locke''a göre, devlet müdahale edemez: "Düşünce özgürlüğü, bunun uzantısı olan inanç özgürlüğü ve mülkiyet hakkı"

Kutsal devlet

Bu kadar teoriden sonra, bir de Türkiye''deki durumu inceleyelim.

Kanaatimizce, Türk demokrasisi daha ziyade Rousseau''nun ürettiği fikirlere yakın duruyor. Hatta zaman zaman, Thomas Hobbes''un Leviathan-ejderha devlet anlayışına yaklaşıyor. Kutsal devlet, -Homo, homini lupus (İnsan insanın kurdudur) inancıyla- bireyleri, kötülüklerden arındırmak için toplumu vesayet altında tutuyor. Genel iradenin yerini, iyiyi ve kötüyü bizim için tesbit ediveren özel kişilerin iradesi alabiliyor. Seçimle iş başına gelen siyasetçiler, acaba memleket yönetiminde ne ölçüde söz sahibi?

Yolsuzlukları Jandarma''nın takib etmesi Mesut Yılmaz''ı rahatsız ediyor. Her ne kadar, Jandarma''nın kolluk gücü vasfı üzerinde durulsa da, bu faaliyetin DGM savcısının talimatı ile yürütüldüğü belirtilse de, gene askerin bu kadar işin içinde görünmesi doğru değil.

Ama, şikâyeti yanlış bir kişi, yanlış bir zamanda yapıyor.

Mesut Yılmaz, Genelkurmay brifinglerine, yeşil sermaye iddialarına, YAŞ kararları ile dindar kişilerin ordudan atılmasına karşı çıktı mı ki, şimdi Jandarma''ya söz söyleme hakkını kendinde görüyor?

Utanç belgeleri

Birkaç belge yayınlamak istiyoruz.

Uzman Jandarma Çavuş Ramazan Gözlü''ye hitaben yazılan ve Jandarma Kurmay Yarbay Mehmet Seçkin''in imzasını taşıyan bir uyarı:

"19.12.1998 günü, şehir içinde, 21.12.1998 günü evinizde yaptığım kontrol ve incelemede, eşinizin, günümüz modern Türk toplumuna yakışır, çağdaş bir kıyafette olmadığı, Türk Silâhlı Kuvvetler mensubu bir uzman çavuş eşine yakışmayacak şekilde türbanlı ve medeni dünya görüşüne uzak olduğunu tesbit ettim. Türk Silâhlı Kuvvetleri''nin görevi, ebedi başkanımız olan Mustafa Kemal Atatürk''ün gösterdiği yolda, O''nun ilke ve inkılâpları doğrultusunda, mevcut cumhuriyet kanunlarına göre, Türkiye Cumhuriyeti''ni iç ve dış tehlikelere karşı korumak ve kollamaktır. Dolayısıyla, Türk Silâhlı Kuvvetleri''nin her mensubu, bu görev anlayışı doğrultusunda, içten ve dıştan gelebilecek tehdit ve tehlikelere karşı daima uyanık ve bilinçli olmak zorundadır. Günümüzde, laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti''ni yıkmak isteyen, Atatürk ilke ve inkılâplarını hazmedemeyen, vatanımız üzerinde haince emelleri olan bir takım iç ve dış tehlike unsurlarının en küçük fırsatı bile değerlendirmeğe çalıştıkları ortadadır. Sizi bu hususta, bir defaya mahsus uyarır, devamı halinde, hakkınızda derhal yasal işlem yapılacağının bilinmesini rica ederim."

Mehmet Seçkin imzasını taşıyan 23 Aralık 1998 tarihli uyarıyı 5 Nisan 1999''da bir başkası takip etti:

"...22 Aralık 1998 tarihli ifadenizde, eşinizin kıyafetini, en kısa zamanda çağdaş kıyafetle değiştireceğinizi belirttiniz. 9 Şubat 1999 tarihinde alınan ifadenizde ise, eşinizin mevcut kıyafetiyle kalacağını söylediniz. 23 Mart 1999 günü, evinizde tekrar yapılan kontrolde, eşinizin kıyafetinin değişmediği tesbit edilmiştir. Eşinizin kıyafetini çağdaş kıyafete dönüştürmeniz için sizi son kez uyarıyoruz." İmza Aycan Erkan, Jandarma Teğmen.

Ramazan Gözlü, 28 Nisan 1999''da da bir başka uyarıya muhatap oluyordu:

"... 22 Nisan 1999 günü, saat 19.30''da Güvercinlik Aile Gazinosu''nda, Uzman Jandarma Çavuş ve eşleri için düzenlenen tanışma yemeğine davetli olduğunuz halde, mazeretsiz olarak eşinizle birlikte katılmadınız. Atatürk ilke ve inkılâpları ile cumhuriyetimizin yılmaz koruyucusu olan Türk Silâhlı Kuvvetleri''nin bir personeli olarak kendinizi sosyal konularda geliştirerek, bu tür faaliyetlere katılmanızı rica ederim." İmza Mehmet Seçkin. Jandarma Kurmay Yarbay.

Seçkin''in kitabı

Mehmet Seçkin''in "Atatürkçüler neleri bilmelidir" isimli bir kitabı var. 15 Aralık 1999 tarihli yazımda bu kitabın muhtevasından söz etmiştim.

İşte Seçkin''in kitabından örnekler:

"Siyasal Bilgiler Fakültesinde, okuyanların % 60''ı İmam Hatipçilerdir. İmam Hatipliler, rejimi korumak amacıyla orduya alınmıyor. Ama öğretmen, polis, savcı, hâkim, genel müdür, kaymakam, olabiliyor. Üstelik Fethullahçı okullarda da rejim aleyhtarları yetişiyor. Gizli Kur''an kursları, 1970''lerde MSP, daha sonra RP, şimdi de Fazilet destekli olarak açılıyor. Bu izinsiz Kur''an kurslarında çocuklar, ''Ben Muhammed Müslüman ümmetindenim; hayatımı Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa adayacağıma, Türkiye''yi şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime'' diye yemin ettiriliyor. Örtünme iffet duygusunu arttırmaz. İffet duygusu zayıf bir kadının örtünmesi, onun günah işleme meylini arttırmaktadır. Ayrıca kapanan bir kadın, kendini gösterme eğiliminden kurtulamayacağı gibi, erkekler de onu gizli görebilme imkânını araştırmaktan geri durmayacaktır."

Yukarıdaki satırların yazarı Jandarma Kurmay Yarbay Mehmet Seçkin, Atatürkçülük ve laiklik adına, uzatmalı Jandarma Çavuş Ramazan Gözlü''nün eşinin başını açması için uğraşan kişidir.

Bu ne biçim Atatürkçülük anlayışı?

Biz Rousseau''dan Locke''a geçelim, onun özgürlük anlayışını Türkiye''ye getirelim diyoruz... diyoruz ama nerede?

Yozlaştırılmış bir Atatürkçülüğün esiri haline geldik. Ne yazık!

23 yıl önce
Rousseau"dan Locke"a
Hocaefendi'yle görüşme, sorunlar ve sorular…
Kara dinlilerle milletin savaşı
Kuklaları oynatan Derin Kuklacılar?
‘Susadım çeşmeye varmaz olaydım’
Türkiye’yi devşirme kurtarıcılardan kurtarma mücadelesi…