Sadece iki-üç maddede bitecek analizleri, Batı ile kurdukları kadim bağı iç politikanın kısa vadeli geleceğine yönelik umutlarıyla tokalaştırarak, Ankara’yı ‘terör koridoru’na gömme sevdalılarını izliyor/okuyoruz hem haber programlarında hem köşe yazılarında...
Son tahlilde ABD’nin söylediği şudur: “Gitmiyorum! Suriye’de kalmaya devam edeceğim. Kalma sebebim -artık- İran’dır!” O İran İsrail’dir. Esasen DAEŞ de İsrail’di. İşte PKK/YPG/PYD de başından beri İsrail’di, şimdi de öyle...
Bu eş zamanlı eş aklın, Tahran ve Şam yönetimleri tarafından da paylaşıldığı açıktır.
Kuşkusuz şu ‘şerhleri’ de eklemeliyiz: İran, ABD’nin Suriye’de attığı adımların önce İsrail’in güvenliğini gözettiğini biliyor. Bu yüzden sınır ordusu adımını Türkiye’yi bölgeye ‘davet ederek’ Tahran etkisini seyreltme/daraltma girişimi bağlamında da takip ediyor.
Nitekim, İran Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri Ali Şemhani’nin, “Suriye topraklarının yabancı kuvvetler tarafından işgal edilmesine neden olan herhangi bir siyasi veya askeri eylem, bölge ülkeleri için tehdittir” sözleri bu bağlamda değerlendirilebilir.
Türkiye’nin derdi elbette bu değil ama üç ülkenin arasını bozmaya yönelik nifaka örnek sayılabilir. Tersine, Şemhani ile Türk muhatapları birbirine uzak değil, her zaman görüşülebiliyor!
Ankara-Moskova-Tahran, Suriye’deki YPG/PYD’nin geniş bölgeler üzerindeki kontrolünü destekleyen ABD savletleri karşısında yakınlaşırken, İran-Rusya ve Şam’ın Türk askerî harekatından memnun olmama ihtimali Batı tarafından yoklanıyor. Sorunlar şimdiye kadar Erdoğan-Putin arasındaki her telefon konuşmasında aşıldı ve Şam’dan da şimdi destek mesajları geliyor!
Diğer yandan, ABD yörüngesinden kopan bu terör grupları “Suriye barış sürecine” Rusya ve Esad tarafından katılmak istenebilir tezi/ümidi, Türkiye’de başta sol, liberal ‘entelektüel’ kesimler, HDP ve Güneydoğu’da son anlarını yaşayan örgüte serum bağlamak isteyenler tarafından besleniyor.
Beklenen Afrin operasyonu ile ‘Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’nin Ocak sonundaki Soçi zirvesinin sonuçları bölgede belirleyici olacak. O zamana kadar, ABD ve İsrail’den süreci bozacak saldırılar gelecek.
Açık, ABD’nin aklındaki, Suriye’yi yakın gelecekte bölünmüş tutmak, Suriye’de anlamlı bir bölgede toprak kontrol etmek, mümkünse hem Irak hem Suriye’deki bu arazilerin Türkiye manzaralı olmasını sağlamak.
Şuna benzetebiliriz, İran içindeki dalgalanmaların Suriye’deki etkinliğini kırmadaki payı ne ise Türkiye ve Rusya’ya yönelik gelişmeler de şu sıralar hep aynı çelmenin ayakları.
Türkiye sadece açıktan değil kapılar ardından da “müttefikini” uyarıyor. Şimdiye kadar, ‘Türkiye-ABD ilişkileri çöktü’ yazılmamasının tek sebebi, gözümüze inanmamamız. İnşallah anlarlar. Çünkü Ankara’nın kapısında şu an, ‘Güç, dediğini ifa etme iradesidir’ yazıyor.
İki kelime de askerlerimize; Şimdiden Aferin!