|
‘Amerikan kâbusu’ ve direnen bir vicdan: Malcolm X

Malcolm Little, 19 Mayıs 1925 günü Nebraska Omaha’da dünyaya geldi. Babası Earl Little, köle olarak getirildikleri Afrika’ya dönmeyi savunan Baptist bir rahip, annesi Louise Little ise siyahilerin hakları üzerine çalışan bir sendikada sekreterdi. 7 kardeşin dördüncüsü olarak dünyaya gelen Malcolm’un siyahilere cesaretlendirici konuşmalar yapan babası ırkçı örgütlerden tehditler alıyordu. 4 yaşındayken yaşadıkları kundaklama sonucu evleri kül oldu. Eyaletten taşınarak saldırılardan kurtulmayı uman babası 2 yıl sonra faili meçhul bir cinayete kurban gitti. Kayıtlara ‘tramvay kazası’ olarak geçse de Malcolm, diğer 3 amcası gibi babasının da ırkçı bir saldırı nedeniyle öldürüldüğünü düşünüyordu.

Sigorta paraları ödenmeyen ve hiçbir destek alamayan anne Louise Little, 7 çocukla dönemin zor şartlarına dayanamayarak akıl hastanesine yatırıldı. Aile parçalandı ve Malcolm diğer kardeşleri gibi beyaz bir koruyucu ailenin yanına yerleştirildi. Ortaokul eğitimi sırasında başarılı bir öğrenci olarak öne çıktı. Hedefi avukat olmak ve halkının yaşadığı haksızlıklara karşı savaşmaktı. Ancak öğretmeni ona “avukat olmanın bir zenci için gerçekleşebilecek bir hayal olmadığını, marangoz olursa daha mantıklı bir seçim yapmış olacağını” söylediği için okulu bıraktı. ‘Beyazların dünyası’nda ona sadece biçilmiş roller vardı ve o bu rolleri kabul etmeyecekti.

14 yaşında Boston’a, üvey ablasının yanına taşındı. Ayakkabı boyacılığı, garsonluk, seyyar satıcılık yaparak harçlığını çıkartmaya çalışırken Harlem’le tanıştı. Bu hayatının en ‘kirli’ dönemiydi. Fuhuş ve uyuşturucu bataklığına saplanan Malcolm, çete kurarak hırsızlık yaptığı için suçüstü yakalandı ve 1946 yılında henüz 21 yaşındayken 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Diğer çete üyeleri çok daha az cezalar aldığı halde bölgenin en kötü hapishanesinde hücre cezası verilen Malcolm, bir yıl süren bu işkence döneminin ardından önce Massachusetts Concord’a daha sonra Norfolk Hapishanesine gönderildi. Burası diğerlerine göre daha özgür bir hapishane olduğundan kitap okuma fırsatı buldu. Parmaklıklar ardındaki yaşamının çoğunu kütüphanede geçirdi ve kardeşinden gelen bir mektupla hayatı değişti. Müslüman olduğunu ve onu da bu dine davet ettiğini bildiren kardeşinin mektubu sayesinde Elijah Muhammed ve Nation of Islam hareketinden haberdar oldu. Devam eden mektuplaşmalar onu cemaatin bir üyesi haline getirdi. 1952’de hapisten çıktı ve Elijah Muhammed’in yanına gitti.

İslam’la şereflendiği yeni hayatındaki ilk işi soy adını reddetmek oldu. Kölelerin beyaz efendilerinin soyadıyla çağırılması sonucu edindikleri Little ismini bıraktı ve Afrika’da kaybolan kökenlerine dikkat çekmek üzere “X” soyadını kullanmaya başladı. Üyesi olduğunda birkaç yüz takipçisi olan Nation of Islam hareketinin sözcüsü ve temsilcisi haline gelen Malcolm X, hareketin binlerce kişiye ulaşmasını ve Amerika genelinde duyulmasını sağladı. Beyaz ırkçılığa karşı siyahların üstünlüğünü savunan bu hareket, gerçek İslam çizgisinden uzaktı. Kendini peygamber ilan eden Elijah Muhammed’in hataları bir süre sonra hareketten soğumasına neden oldu ve gerçek İslam’ı araştırmaya itti.

Malcolm X’in güçlü ve etkileyici hitabeti, dava adamlığı ve yorulmak bilmeyen azmi, siyahilerin arasında kısa sürede insan hakları savunucusu, ırkçılık karşıtı doğal bir lider olarak öne çıkmasını sağladı ancak bu durum Amerikan hükümeti kadar Nation of Islam cemaatini de rahatsız etmeye başladı. Radyolarda, televizyonlarda, gazetelerde konuk edilen, yüzlerce konferansta çarpıcı konuşmalara imza atan Malcolm X, en çok şu görüşleri dillendiriyordu: “Biz, hepimizin insan olduğumuzun farkına varılmasını ve bize saygı duyulmasını istiyoruz. Genç siyah adam öteki yüzünü çevirmeyi bıraktı, uysal olmaktan vazgeçti. Yeteri kadar beklediğimizi sanıyoruz. Oturarak, ağlayarak ve dua edip dilenerek bir sonuç elde edeceğimize inanmıyoruz. Amerika’da siyah adam demokrasi ülkesinde değil, polis devletinde yaşıyor.”

Malcolm X, 1964 yılında 12 yıllık bağlılığının ardından Elijah Muhammed ve Nation of Islam hareketinden ayrıldığını açıkladı. Ablasından aldığı borç parayla uzun zamandır hayalini kurduğunu hac yolculuğuna çıktı. Gerçek Sünni İslam üzerine yaptığı araştırmalar ve İslam ülkelerinin temsilcileriyle yaptığı görüşmeler ve özellikle Afrika seyahatleri sonucunda ‘beyazların şeytan olduğu’ gibi düşünceleri bir kenara bıraktı ve ‘İslam Ümmeti’ gerçeğiyle hac ibadeti sırasında tanıştı. İstanbul ve Kahire üzerinden Mekke’ye ulaşan Malcolm, Mekke’den yazdığı bir mektupta ırkçılığa tepki olarak gelişen ırkçı düşüncelerinden arındığını şöyle açıklıyordu: “Haccım beni Amerikalı beyazların da kendilerini tüketen bu ülkeye zarar veren ırkçılıktan kurtulmaları için çalışmamı öngörüyor. Bundan böyle suçu sabit olmamış hiç kimseyi itham etmemeye gayret edeceğim. Ben ırkçı değilim.”

Hac ibadetini tamamladıktan sonra El Hac Malik El Şahbâz adını kullanmaya başlayan Malcolm, hem CIA hem ayrıldığı örgütün tehditleri altında 11 ay yaşayabildi. “Müslümanların Camisi” isimli bir oluşum kurdu ve İslam kardeşliğine odaklanmayı hedefledi. 21 Şubat 1965 günü Harlem’de bir konferans salonunda 400 kişiye konuşma yaparken kürsüde saldırıya uğradı. 3 kişi tarafından ateş altına alınan Malcolm’un vücuduna 16 kurşun isabet etti ve henüz 39 yaşındayken eşinin ve kızlarının gözü önünde olay yerinde vefat etti. Kendisine yakışan şekilde kürsüde şehit edilen genç dava adamı, Greenburgh’taki Ferncliff Mezarlığı’nda defnedildi.

#Tarih
#Malcom
#İslam
#Aktüel
#Nuriye Çakmak Çelik
8 ay önce
‘Amerikan kâbusu’ ve direnen bir vicdan: Malcolm X
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed
Kim bu çılgın tüketiciler
Yıl 2030: Sokak köpekleri simülasyonu