|
Rami Kütüphanesi’nde…

Önceki gün, Ketebe Yayınları ve Varaka Kağıt Fabrikası işbirliğiyle hazırlanan Kağıt Kitabı’nın tanıtım toplantısı vesilesiyle, Rami Kütüphanesi’ne gitme imkanı buldum.

Gazetemiz Yeni Şafak, Rami Kütüphanesi’ni gerek tadilatı gerekse açılışı esnasında birçok haberle gündeme taşımış, mekânın tarihi değerine ve mevcut durumunun güzelliğine sıkça dikkat çekmişti. Fakat bu iki durumu yakinen tecrübe etmek için Rami Kütüphanesi’ne gitmenin, o muhteşem mimarisiyle yeşil alanı, dinlenme yerlerini ve kafelerini; okuma salonlarını, atölyelerini, kütüphanelerini bizzat keşfetmenin gerekli olduğunu gördüm. Kitap ve mimari sevdalılarının da halen görmemişlerse Rami Kütüphanesi’ni en yakın zamanda ziyaret etmelerini öneririm.

Kağıt Kitabı buluşmasının, uzun zamandır görmediğim Sabri Koz Hocamla karşılaşmama, Selahattin Öztürk’le tanışmama vesile olmasını ayrı bir güzellik olarak işaretledikten sonra, ilgilileri tarafından tanıtımı yapılan Kağıt Kitabı hakkında -onu gördüğüm ama henüz inceleme imkanı bulamadığım için- okurlarımı nasip olursa ayrı bir yazıyla bilgilendireceğimi belirterek, Rami Kütüphanesi’ndeki Yazma Eserler Kurumuna tahsis edilen alanın sorumlusu olan kardeşim Arafat Aydın’ın rehberliğinde, Atilla Bayramoğlu ile birlikte gezme imkanı bulduğumuz Yazma Mushaflar sergisinden söz etmek istiyorum.

Aslında bu sergi, geçtiğimiz yılın Nisan ayında AKM Galeri’de yapılanının tekrarıdır. O zaman da görmeyi çok istememe rağmen, serginin adındaki bir kekrelik yüzünden görmemeyi tercih etmiştim. Ama şimdi beni hâlen çok rahatsız eden o kekreliğe de parmak basarak ondan kısaca söz etmek istiyorum.

Serginin adı: “Kutsal Risâlet” Yazma Mushaf Sergisi.

Allah aşkına konunun birinci dereden ilgililerinden biri çıkıp bana bu ibaredeki “Kutsal Risâlet” terkibin ne demek olduğunu açıklayabilir mi? Kutsal olmayan risâlet mi var ki, risâlet kelimesi özel olarak böyle nitelenmiş?

Öte yandan, Rabbimizin el-Mukaddes ismi nedeniyle kalbimizin en değerli süsü, aklımızın tacı olan kudsiyet kelimesinin, Batılı kitap ve filmler yoluyla bizde de yaygınlaşmaya başlayan kutsalı kutsallaştırma işiyle (yani kültürel ikonlar icat etmekle, putlaştırmayla) bir ilgisinin olmadığını bana kim söyleyecek?

Öyle ya, bir Hıristiyan’ın Kutsal İsa’dan anladığı kutsallık ile bir Müslümanın ruhullah olması nedeniyle ilahî takdise mazhar olan tevhit peygamberi Hz. İsa’dan anladığı şeyin aynı kutsallık olmadığını ne zaman fark edeceğiz ve ilgili kullanımla-rını bu ayrım şuuruna göre -şimdi yapmazsak- ne zaman yapacağız?

Soruyo-rum ama kimseden bir cevap çıkmaya-cağını da biliyorum. Çünkü hatanın sahibi olmaz ve ayrıca böyle kaba haşiv’i de kimse üstlenmez.

Gelelim Yazma Mushaflar sergisine.

Öyle de güzel düşünülmüş ve öyle de bir özenle düzenlenmiş ki bu sergi, buna sebep olanlara ve emeği geçen herkese teşekkür etmek zorunlu görünüyor.

Çift L tipi bir salonda yer tutan sergiye, Besmele-i şerifin kufî’den Mağribibî’ye ve diğerlerine geçen örnekleri eşliğinde sanki Müslüman dünyaya giriyor olma duygusuyla ilk adımlarınızı atıyorsunuz.

Kuzey Arabistan’dan Fas’a oradan Endülüs’e, yine ilk merkezden İran’a ve Türkistan diyarına ve bunun devamında Osmanlı coğrafyasına uzanan yollarda yürüdüğünüzü sanmanın verdiği o bütünlük, geçmiş – şimdi ve gelecek zamandaki müştereklik ve asıl bu bütünlüğün ve müşterekliğin içindeki nefesleri kesen hareket duygusu… sizi şehirden gelmiş olma düşüncesinden de azat ederek, dünyanın bulunduğunuz mekandan ibaret olduğuna inandırmaya yeterli geliyor. Mekanla sağlanan bu yoğunlaşma sizin serginin asıl teması olan Kur’an’la her zamankinden çok çok daha özel bir şekilde irtibata geçmenizi sağlıyor.

En eskisi Hicri II. yüzyıla, sonuncusu ise Osmanlı’nın duraklama devrine tarihlenen yetmişten fazla mushafı, onlarca cilt ve hat örneklerini elbette burada tek tek ele alamam. Fakat, çok özel bir duyguyla; açıklığa, boşluğa muhtaç olduğunu sandığım bir ruhla sevdiğim ve bundan olsa gerek dilimde gayri ihtiyari nezih kelimesiyle birlikte yer etmiş bulunan nesih hatlı mushafları okurlarımın mutlaka görmelerini arzu ederim.

Kufî hatlı Abbasi mushaflarından başlayıp, ana hat olarak izleyenlerine karşılaştırma imkanı da sunan Osmanlı ve Safavi mushaflarına, bunlarla bağlantılı olarak Selçuklu, İlhanlı, Gazneli, Memlük, Hint, Özbek ve Mağrib mushaflarına doğru kat ettiğimiz yolda hat tarihimizin en değerli menzillerinden Yâkût el-Müsta‘sımî ile Şeyh Hamdullah’a özellikle uğranmasını tavsiye derim.

Mushafları tertip ve tezhip cihetinden karşılaştırmayı nasipse başka bir yazımıza havale edelim inşallah.

#Rami Kütüphanesi
#sergi
#Ömer Lekesiz
٪d أشهر قبل
Rami Kütüphanesi’nde…
Aynalar yalan söylemez
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet
Bi şey yapmalı!
Hayallerin ötesinde yaşanan bir zaman dilimi