|
Şeyh Muhyiddin’den seçilmiş sözler

Berzahı, bilinenle bilinmeyenin, var olanla yok olanın, sabit olanla fâni olanın, düşünebilir olanla olmayanın arasını ayıran bir durum, diye tanımlayan İbnü’l-Arabî, cisimler ve manalar arasındaki şehadet aleminde özel bir berzah olarak konumlandırdığı insanı da berzahî ilişkilerin merkezine yerleştirir.

Bu yanıyla berzah, insanın varlığa ve kendisine dair tefekküründe ayırma vasfının yanı sıra, var oluşu, ruhu, canı, cismi, nefsi ve nefesi, zahiri ve bâtını birbirlerine karıştırmadan birleştirme vasfına sahiptir. Bu esaslarda berzah zaten iki şeyi birleştiren ve onlardan bir toplam olması bakımından ayırandır, zira birleştirme ayrının varlığını gerektirir.

Ekrem Demirli
tercümesiyle, İbnü’l-Arabî’nin
Fütuhât-ı Mekkiyye’
sinden belli aralıklarla yaptığımız seçmelere, berzah, ruh, nefs ve nefes temasıyla devam edeceğiz.
Şeyh
Muhyiddin
diyor ki:

“Berzah yolunda (…) özellikle Allah’ı bilenler yürür.

(FM XI: 314)

“Kıyamet de bir berzahtır
ve bu bağlamda varlıkta berzah olmayan bir şey yoktur. Çünkü iki şey iki şey arasında düzenleniştir. Berzah, bir şeyin iki şey arasına yerleştirilmesi demektir. Şimdiki zaman da öyledir ve ‘süreklilik’ diye isimlendirilir. Manevi şeyler dair, duyulur şeyler ise küredir. Oluşta ‘uç’ diye bir şey yoktur, çünkü dairenin ucu yoktur. Her parça iki parça arasındaki berzahtır. (…) Latif olan kesifle taşınır ve o ‘ruh’ diye isimlendirilir. İnsan onun nedeniyle canlıdır ve kalbin içinden çıkan, gelişme ve dokunma duygusu denilen bedenin parçalarına yayılan bir buhardır.” (FM XI: 352)
“Allah Teala kendisini ‘
İki el sahibi’
olmakla nitelemiştir ve iki el arasında bulunan berzahtır.” (FM XII: 48)
“Allah Teala kendisi hakkında hüküm verirken önce
nefes
sahibi olduğunu bildirmiş, nefesini Rahman’a izafe etmiştir. (…) Nefes kendi nedeniyle ortaya çıkan ve Rab ismiyle bulunduğu ilk gaybtır.” (FM XIII: 3230)
“Sana
nefs
inden daha yakın bir mülk yoktur ve nefsin sahiplik iddiasında bulunan şeydir.”(FM XIV: 58)
“Suretler mertebeye göre ve hareket ettirenden meydana gelen kasta göre şekillenir. Misal olarak kendi mahrecinde
bir harfi var etmek
isteyen insandan çıkan nefesteki harfleri verebiliriz. Nefesin çıkmasıyla (ve iradeyle birlikte) söz konusu harfin sureti, kendine aid mertebede ve mahreçte ‘açılır.’ İnsan o harfe mahsus bir isim belirler ve bu isim zikredildiğinde harfi diğerinden ayırır.” (FM XIV: 215)
“İnsan, aklının herhangi bir şekilde varlığını imkânsız sandığı bir şeyi,
berzah âlemi
nde mevcut görür. Hiç kuşkusuz o gerçek bir şeydir ve duyu berzahta onu algılamıştır. Duyu için mekân değişmiş, bu nedenle hükümler de değişmiştir. Aklın imkânsız saydığı durum kendinde ve gerçekte de imkânsız olsaydı, o şey berzah mertebesinde varlıkla nitelenmezdi; halbuki berzahta duyu tarafından idrak edilmiş, hatta Allah ehli hakkal-yakîn bir şekilde onu idrak etmiştir.” (FM XV: 279)
“Her
, ancak berzahta kendisine bakan yönü bilir.” (FM XVI:241)
“Dünya insanla hamiledir
ve herem yani yaşlılık hali onun doğum ayıdır. Bu doğum ile yeryüzü insanı karnından çıkartarak ahiret menzillerinden ilki olan berzaha doğurur.” (FM XVII: 83)
“Beyne-beyne
diye ifade edilen berzah, iki şey arasındadır. Bu yönüyle berzah aralarında bulunduğu iki şeyden herhangi birsi değil, onların bir toplamıdır. Bu özelliğiyle berzah üstün izzet, etkileyici ihtişam ve derin makamla berzahlar ilminin sahibidir. (…) Onun hüviyetini muammayı çözen bilir. Gören ve kör onda eşittir. Berzah ışıklar ile karanlıklar arasında gölge olduğu gibi, varlık ile yokluk arasındaki ayırıcı sınırdır. En doğru yol (tarik-i emem) onda sonlanır. Berzah, anlayan kimse için iki makam arasındaki vakfe ve durak yeridir. Zamanlardan ona mahsus olan ‘sürekli an’ iken, bu özelliğiyle berzah sürekli varlık demektir. Berzah, iki ucu da kendinde birleştirirken aynı zamanda iki âlem arasındaki mekandır. Noktayla çevre arasındaki kısım ona mahsustur. Bileşik olmadığı gibi basit de değildir. Hükümlerden onun payı mübahlıktır. Bu nedenle bütün mezheplere göre ihtiyar (seçim) ve serbestlik ona mahsus iken, haram, vacip, mekruh ve mendupla sınırlandırılmış değildir.” (FM XVII: 254-255)
“Dünya
bir nehirdir veya med ile cezrin hüküm sürdüğü bir derya iken, insan nehir üzerindeki köprü gibidir.” (FM XVII: 255)
“Fıtrat bilgisi
, Allah’ın var olduğunu bilmektir. O’nun bir olduğunu bilmek değildir.”(FM XVIII: 75)
“Bilginin yeri nefistir.
Yardımın maddi / mahsus olması, dil ve yazı gibi ibareyle olmasından kaynaklanır.” (FM XVIII: 236)
#Ekrem Demirli
#İbnü’l-Arabî
#Fütuhât-ı Mekkiyye
2 yıl önce
Şeyh Muhyiddin’den seçilmiş sözler
Bizi aldatan bizden değildir
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed
Kim bu çılgın tüketiciler