|
basından görüntüler

gazetenin bugünkü dünyada gerçekleştirmek zorunda olduğu misyonları bellidir:

aktüel olayları, yani gerek dünyada gerekse ülkemizde cereyan eden siyasî, sosyal, ekonomik ve teknik olayları okuyucusuna bildirmek.. birinci görevi budur.. buna habercilik görevi de diyebiliriz.. olayları cereyan ettiği şekilde, aslına uygun haliyle okuyucuya ulaştırmak.. ajanslardan, televizyon kanallarından ve özel muhabirlerinden alınan haberleri ve bilgileri, sür''atli bir şekilde doğrulayarak, doğrulatarak sayfalara aktarmak.. gazetenin asıl işi budur..

istihbarat şeflerine, haber müdürlerine gelen haberlerin ve bilgilerin murakabesi son derece önemlidir.. özel ajanslardan tv kanallarından ve muhabirlerden intikal eden malzemenin, cinsine ve mahiyetine uygun şekilde, ânında kontrol ve teyid edilmesi asla ihmal edilemeyecek bir işlemdir.. kontrol ve teyid keyfiyeti; ilk kaynağa inerek, telefon ve bilgisayarı devreye sokarak, habercileri vazifelendirerek, haberin gazeteye geldiği anda hemen gerçekleştirilmesi gereken bir muâmeledir.. ve bu muâmelede şeflerden, haber müdürüne ve genel yayın müdürüne doğru bazen büyüyen, bazen azalan bir sorumluluk payı vardır.. yani haberin haber şeflerine çıkmadan önce geçirdiği kademelerde görev yapan ara elemanlarının da bu sorumluluktaki payları çoğu zaman zannedildiğinden daha önemlidir.. propoganda amaçlı, reklam amaçlı siyasî etki ve provokasyon amaçlı olması muhtemel haberlerin daha ciddî bir analize ve incelemeye tâbi tutulması, istihbarat servisi idarecilerine ve genel yayın yönetimine ait bir vazife sayılır.. doğru olduğu kesinleşmiş bir haberin veya bir olayın yayınlanmasının millî menfaatlere ve devletimize vereceği bir zarar mevzubahis ise, yayınlamadan önce iyice düşünülmesi gerekir..

bazı ekonomik konuların, ticarete, üretime ve karşılıklı rekabete ait haberlerin, haber kisvesi altında propoganda ve müşteri artırma gayesi güden yazılar olarak gazetenin sayfalarına sızması, bugünkü gazetecilikte artık sık görülen bir hadise haline gelmiştir.. bilhassa büyük gazetelerde gayet mâsumane hazırlanmış bazı haberlerin altında şirketlere ve iş adamlarına ait reklâm ve propoganda maksadı gizlenmiş bulunmaktadır.. muhtemelen bu haberlerden reklâm ücreti de tahsil edilmektedir..

reklâm ve ilanla haberin ve haberciliğin birbirine karıştırılması, reklâmın haber kisvesi altında yapılması; basın ve gazetecilik ahlâkına son derece aykırı bir uygulamadır.. kaliteli olup olmadığını bilmediğiniz bir malın veya bir mamûlün, para hatırı için, alınacak ücretin hatırı için, örtülü bir şekilde reklâm edilmesine vasıta olmak, gazetecilik etiğiyle asla bağdaşmayan bir davranıştır.. gazeteciliğin ulviyeti ve güzelliği, içine yalan karışmamasındadır.. para için yalancı şahitlik yapılabilir mi... basın mensubunun bu gerçeği unutmaması lâzımdır..

bu vesile ile bir noktayı da gözönünde tutmaya mecbur olduğumuzu bilmeliyiz.. kaliteli bir hizmetin, gerçekten değerli ve sağlam bir malın veya bir eserin değerini teslim etmekten kaçınmamak da doğruluğun, iyiliğin ve adaletin bir icabıdır.. yerine göre ücretli, yerine göre ücretsiz, bu da insanî görevdir.. san''atta, aşkta, ilimde, fazilette ve adalette yalanın ve samimiyetsizliğin yeri yoktur.. küçük bir yalan kırıntısı, bu ulvî kavramların kesilmesine ve iflâsına sebebolur.. bunun tersi olan bir sözü de hatırlatmakta isabet vardır: bilge diyor ki: en tehlikeli yalan, içinde biraz hakikat bulunan sözdür.. demek yalanla gerçek su ile ateş gibidir; birbirlerini yokediyorlar...

basınımızdaki yazar bolluğu, üzerinde durulması gereken başka birşeydir.. yazarlık, geniş ve güçlü bir dil bilgisini gerektirir.. zengin bir kelime hazinesine, ayrıca türkçemizin çok çeşitli cümle çeşitlerine, ifade kalıplarına âşina olmayı gerektirir.. bu kalıpları mükemmel kullanabilmeyi icabettirir.. bu da zamanla veya usulüne göre çalışmakla ulaşılabilecek bir ustalıktır.. bu birikimi ve bu hazırlığı ikmal etmeden yazarlık sıfatını ismimizin başına eklememiz doğru değildir.. eski gazeteci ve yazarlardan burhan felek ve refi'' cevad ulunay, ayrı ayrı, “ben muharrir değil, gazeteciyim” demişlerdir.. halbuki ikisi de güçlü birer yazar olarak nam kazanmışlardı..

bugün ise, gerek genel yayın yönetmenlerinin, gerekse gazete sahiplerinin subjektif takdir ve isteklerine göre, eli kalem tutan birçok kişi yazar sıfatıyle gazete sayfalarına yerleşip yazı yazmaya devam etmektedir.. bir gazetede bir haftada en az 40-50 kişi siyaset, ekonomi, magazin, san''at ve spor vadilerinde yazılar yazıp durmaktadır.. bir kısmının yazdıkları okunmaya lâyık olsa da bir kısmı alelâdelikten kurtulmaya muvaffak olamamış yazı tecrübeleridir.. hepsinin kaliteli olduğunu kabul etsek bile okuyucu hangi birini okuyacak, nasıl okuyacak, nasıl vakit bulacak, düşünmek lâzımdır.. yazar enflasyonu karşısında türk okuyucusunun okumak merakı, okuma istidadı yokolup gitmektedir..

genel yayın yönetmenlerinin sahibolduğu selâhiyeti kötüye kullanmalarının bir başka çeşiti de bizzat kendilerinin yazarlık yapmaya, hattâ başyazarlık yapmaya kalkışmalarıdır.. gazete idare etmenin yazı yazmaya muktedir olmak anlamına gelmediğini idrak eden kaç yayın yönetmeni olduğunu kim biliyor..

şurası artık bir gerçektir ki, gazetecilik ve yazarlık bir enflasyon devri yaşamaktadır.. yazılarda ve yayın prensiplerinde görülen ciddiyetsizlik alâmetleri, basınımızın hasta olduğunu ilan edip durmaktadır.. acaba bu hastalığı tedavi etme ihtiyacını kimin veya kimlerin hissetmesi gerekiyor dersiniz?..

16 yıl önce
basından görüntüler
Kılıçdaroğlu, Yavaş ya da İmamoğlu seçeneğine dönmek zorunda kalır mı?
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet
Bi şey yapmalı!
Hayallerin ötesinde yaşanan bir zaman dilimi