|
kurt, insan ve ayı

kurt, kış günü bir adamın peşine düşmüş.. arkasından yıldırım gibi kovalıyor.. tam yakalamak üzereyken talihsiz adam kurttan kurtuluyor, ama bu sefer de önüne çıkan bir kuyuya düşüyor.. arkasından koşan kurt da derin kuyuya düşmekten kurtulamamış..

kurtla, avından önce aynı kuyuya düşmüş bulunan ayı ile beraber kuyunun misafirleri üçe çıkmış: ayı, kurt ve adam...

kurt kuyu muyu dinlemeden derisi tüysüz insanı miğdeye indirmeye hazırlanırken ayı işe karışmış:

-hey kurt kardeş demiş.. anlıyorum ki sen bu insanı yiyeceksin.. belli oluyor.. ağzının suyu akıyor.. peşinden koştun kuyu dibinde de olsa nihayet yakaladın.. bu adam artık senin hakkındır.. afiyet olsun ye! fakat sen bu insanı yedikten sonra bu kuyudan seninle ben nasıl çıkacağız.. hiç düşündün mü?

kendimizi kuyu dışına çıkarmak için ne senin ne de benim aklım kâfi gelmez.. olsa olsa yine bizi karanlık kuyudan bu insanın aklı kurtarır.. onun için yeryüzüne çıkıncaya kadar sabret.. karın doyurma işini daha sonraya bırak.. şimdi biz üçümüz dost olalım.. kafa kafaya verelim ve ademoğlunun aklını işletip yukarıya çıkmaya bakalım!..

*

şimdi yurdumuzdaki çeşitli gruplar ve çeşitli kuvvetler arasındaki sürtüşmeler ve ihtilâflar bana kuyudaki üç canlının durumunu hatırlattı..

ayı, kurt ve insanın temsil ettiği kimseler, şimdi oturup elele vermeye ve birbirleriyle dost olmaya mecburdur.. mahkûmdurlar.. güzel yurdumuzda birbirimizin gözünü oymaya çalışmakla ancak yine kendimize kötülük ederiz.. bu çatışma ve ihtilâflardan hepimiz zarar görürüz.. hepimizin rahatı ve düzeni bozulur.. ortaya çıkacak kargaşa ve karışıklıktan başkaları faydalanır..

birliğimizi korumalıyız.. ihtilafları, münakaşa ve müzakere etsek de kavga etmeden çözmeye bakmalıyız...

*

osmanlı imparatorluğu mirası ve bakiyesi olan ve şimdi artık milletimizin birer parçasını teşkil eden küçük etnik grupların bugün hepsi de, türk kültürünü benimsemiş ve onun içinde benliğini bulmuş kimselerden ibarettir.. daha doğrusu buna ortak kültür dememiz daha uygundur..

bazı televizyon kanalları bu etnik kök farklılıklarını kaşımak ve milletimiz içinde ayrılık tohumları yeşertmek için bilerek veya bilmeyerek yayın yapmaktan geri durmuyorlar...

devletimizin ve yargı organlarının bu gibi yayınları başı boş bırakmamak için gereken hukuki tedbirleri ve soruşturmaları uygulamakta gevşek davranmaması gerekmektedir..

geçenlerde hükümetimizin başbakan yardımcısı olan bir zat, avrupa birliği komisyonundaki egemen bağış münakaşası hakkında ne diyeceği sorulunca: “seyredemedim, bir sürü televizyon var, hangisini seyredeyim” diye cevap vermiş..

demek ki ekranlardaki bu başı boşluğu devlet de, resmi makamlar da dinleyip takibedemiyor..

fikir hürriyetine, yayın hürriyetine zarar vermemek için ekranlarda suç işlenmesine göz yummanın, hükümet makamlarının da, yargı organlarının da kaçınması gereken bir ihmalkarlık olduğuna şüphe yoktur.. milyonların önünde suç işlenip işlenmediğini izlemek ve kontrol etmek için “rtük” kurumunu hukukçu elemanlarla ve hukuki müeyyidelerle teçhiz etmek gerekir.. yahut da hangi tv kanalını hangi savcının kontrol etmesi gerektiğini tayin eden bir yargı organizasyonunu gerçekleştirmek icabeder..

memleketteki siyasi, sosyal ihtilafların hararetlenmesinde ve tansiyonun yükselmesinde bu bilinçsiz yahut kasıtlı televizyon yayınlarının önemli ölçüde katkı yaptığını reddetmeye imkan bulunmamaktadır...

14 yıl önce
kurt, insan ve ayı
Baharı bekleyen kumrular gibi
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit