|
Cek cak, cek cak, cek cak...
Dün 20 gazete, ''korsan gazeteciliğe'' karşı ortak tavır alacaklarını deklare
. Bir gün zaten işlerin bu noktaya geleceği belliydi. Bu kararın ne anlama geldiğini aşağıda izah edeceğim. Ama önce dünyanın gittiği noktaya kısaca bir göz atmamızda yarar var.

Yazıya, ''Asıl sorun korsan yazarlık...'' başlığını koymuştum ama, son anda bu başlık bana çekici gelmedi...

Başlık çekici olmayınca, okuyucunun yazıya göz atmama gibi bir âdeti de var.

Başlık neden önemli?

Kâğıda basılı klasik medya düzeninde gazeteyi elinize aldığınızda, yazının başlığı çekici olmasa da, yazıda hangi konuya temas edilmiş diye 1-2 saniye içinde hızlıca göz atma imkânı var.

Fakat internet ortamı farklı... Yazıyı tıklamadan içinde ne olduğunu görme imkânı yok.

Okuyucunun bir yazının içeriğine göz atması için dikkat çekici bir başlık kullanılması adeta bir zorunluluk oldu. Dikkat edin, artık pek çok yazar, yazısı internet ortamında da yeterince okunsun diye, merak oluşturacak soru takılı yazı başlığı seçmeye özen gösterir oldu.

Şimdi olmasa da çok uzak olmayan gelecekte, yazılı basın diye bir kavram büyük ihtimalle olmayacak. Faturalar artık basılı bir şekilde değil, nasıl ki e-mail ortamında elektronik olarak geliyorsa, gelecekte ilgi duyduğunuz gazeteler ve köşe yazarlarının yazıları da o şekilde ulaşacak. Fakat tüm bu hizmetler ücretli olacak.

Bazen kalemle bir not yazmam gerekiyor, çok geçmeden parmaklarımın ağrıdığını hissediyorum. 20 yıldır klavyede yazmaya öyle alışmışız ki, nerede ise kalemle yazı yazmayı unutur hale gelmişiz.

''İnternet Geleneksel Medyayı Nasıl Etkileyecek?'' başlıklı makalemde ayrıntılı bir şekilde anlattığım
, gelecekte tüm gazete ve dergilerin internet sayfasına erişim kesinlikle ücretli olacak. (Geleceğin Gazeteciliği, Boğaziçi Üniversitesi Cataloging, In Publication Data, IX, 140 p; 21 cm. Yayın No: 1052, İstanbul 2011.)

İnternet ortamında yaptığımız her gezintinin, tıkladığımız her sayfanın telif ücreti, tıpkı OGS ve HGS gişelerinden geçerken olduğu gibi, kredi kartlarımızdan otomatik olarak tahsil edilecek.

Sözün kısası, cek cak, cek cak, cek cak...

Gelecekte bunların hepsi olacak.

Hatta kimi caddelere, belli mekânlara, park ve sahillere girerken bile, ya üstümüzde taşıdığımız özel çipli karttan ya da cep telefonundan otomatik olarak giriş ücreti tahsil edilecek.

Büyük ihtimalle doğan her çocuğa çip takılacak, herkes ömür boyu takip altında olacak. Dünyanın bunu eleştiriyor olması sonucu değiştirmeyecek. İş o noktaya varacak. Şu an ana konumuz bu olmadığından, şimdilik o mevzuları es geçelim.

Yazının başında da belirttiğim gibi, dün 20 gazete, ''korsan gazeteciliğe'' karşı ortak tavır alacaklarını deklare
. Yazılı basında yer alan ve bütün telif hakları kendilerine ait olan haber, yorum, köşe yazısı, fotoğraf, karikatür, grafik gibi materyallerin, 1 Ekim 2012 tarihinden itibaren hiçbir televizyon kanalı, internet sitesi ve haber portalında kaynak gösterilerek dahi kullanılamayacağını açıkladılar.

Bunun fikir ve emek hırsızlığı olduğunu açıkça ifade ettiler. Bu eylemi gerçekleştiren kişiler ve kurumlar aleyhine her türlü hukuki ve mesleki takipte bulunacaklarını da kamuoyuna deklare ettiler.

Telif hassasiyetinin henüz belli bir duyarlılık zeminine ulaşmadığı ülkemizde bu çapta bir kararın hemen uygulanabilmesi ne ölçüde mümkün, bilemiyorum.

Bu kararın hayata geçirilmesi durumunda, haber ajanslarından en az birine üye olmayan haber sitelerinin ayakta kalması imkânsızlaşacak. Sırf gazete haberlerinden yola çıkarak saatlerce yayın dolduran televizyon ve radyolar var. Bu durumda belli bir medya grubuna yaslanmayan haber sitelerinin ve küçük çaplı medya organlarının ve yerel basının işi hayli zor.

Eğer uygulanabilirse bu karar şu anlama geliyor:

Her medya grubunun ekranında ve radyosunda ancak, kendi grubunda yer alan gazetenin içeriğinden söz edilebilecek. Sabahları kahvaltı yaparken bir gözünüz televizyonda ise, izlediğiniz kanalın ait olduğu medya grubunun sahip olduğu gazeteler dışında artık ekranda gazete manşeti göremeyeceksiniz. Falanca yazar şu konuda şu noktaya temas etmiş diye işitemeyeceksiniz.

Şunu kabul etmek lazım...

Gazeteler internet ortamına taşınıncaya kadar, hangi yazarın ne kadar okunduğunu tespit etmek güçtü. Şimdi ise çok kolay... Neyin ne kadar okunduğu anlık görülebiliyor. Yakın gelecekte yazarların okunma sayısı, aldıkları telif üzerinde de belirleyici olacak.

Birçok haber sitesi, pek çok gazetenin web sayfasından daha fazla takip ediliyor. Bu nedenle, günlük gazetelerden köşe yazısı alıntılayan haber siteleri, gündeme damga vuran yazı kaleme alan köşe yazarlarının fark edilmesinde ve öne çıkarılmasında büyük rol oynuyorlar. Hatta çok popüler yazar olarak bilindiği halde, birkaç haber sitesini küstürdüğü için yazısı alıntılanmayan köşe yazarlarından silinip giden, eski popülerliğini yitiren gazeteciler var. Haber sitelerini arayıp, lütfen benim yazımı da sitenize koyun diye rica eden yazarlar da az değil.

Bana kalırsa, yazarları sıradanlaştıran ve ertesi günü için kaleme aldıkları yazıları daha yayınlanmadan etkisizleştirip bitiren en tüketici faktör, sosyal ağlar...

Özellikle Twitter''da her türlü düşüncesini anında takipçileri ile paylaşan ve korsan yazarlık yapan pek çok yazarın, yakın gelecekte işini kaybedeceğini düşünüyorum. Hiçbir medya patronu, yazı yazsın diye telif ödediği bir yazarın benzer içerikte cümlelerini, bir gün öncesinde sanal ortamda zaten tüketmiş olduğunu görmek istemez. Yakın bir gelecekte yazarlarla da bu yönde bir sözleşme imzalanacaktır.

20 gazetenin, ''korsan gazeteciliğe'' karşı savaşı şu aşamada ne ölçüde sonuç verir bilemem ama, yakın gelecekte telifini ödemediği hiçbir ürünü hiç kimsenin yayınlamaya cesaret edemeyeceği de gün gibi açıktır. Dünya oraya doğru gidiyor.

Ne demiştik? Cek cak, cek cak. O günler zaten gelecek. Ha bugün, ha yarın...

12 yıl önce
Cek cak, cek cak, cek cak...
Neden Şimdi?
Tevhid risalesi yazan Milli Eğitim Bakanı
Bir Başka Mesele: Kadın ve erkeğin ince ayarları bozuldu
Omelas’ı bırakıp gitmeyenler..
Tek bir zamana/ tarihsizliğe hapsedilmeye başkaldıran adam: Kadir Mısıroğlu