|
İstanbul"u seyrediyorum vicdanım sular altında!...

Bu şehr-İstanbul, ben kendimi bildim bileli sanki bir tiyatro sahnesi...

Komedi, trajedi, ama çoğunca dram!

Ne ararsan var bu sahnede...

Hatırlayın Sülün Osman''ı.

Sülün Osman 1950 sonrası Anadolu''dan gelmiş, İstanbul''u mesken tutmuş kurnaz bir taşralı. Ama ne kurnaz! Hin oğlu hin...

Sülün Osman kendisi gibi taşralıyı gözünden tanıyor ve bir anda onu kafaya alıp devletin malını üç kuruşa satıveriyor. En büyük avantajı da karşısındakiyle anında dialog kurması ve İstanbul''a ilk kez gelmiş hiçbir şey bilmeyen garip vatandaşı çok kısa sürede kafaya alması!

Sülün Osman bu tilki tavrıyla satmadık yer bırakmadı...

Tünel''i sattı, tramvayı sattı, Dolmabahçe Saat Kulesi''ni sattı, Galata Kulesi''ni sattı...

Hem de ne satış...

Tramvayda taşralının yanına çaktırmadan sokuluyor ve konuşmaya başlıyor. Ara sıra vatmana da sorular soruyor... Bir süre sonra taşralıyı tramvayın sahibi olduğuna inandırıyor.

Ve anında satıyor...

Özelleştirmenin ilk tohumlarını Sülün Osman işte böyle atıyor.

Galata Kulesi satışı da aynı özelleştirme gibi...

Sülün kapıyor parayı vınnn...

Dolmabahçe Saat Kulesi satışı başka bir tezgah!

Tamirciler gelmiş saati tamir ediyor, bizim Sülün de orada!... Tamircilere sesleniyor;

-İyi yapın... İkide bir bozulmasın...

Sonra dönüyor yanındakilere; ''Yahu bıktım be arkadaş. Antika bir saat ama benim de işim çok... Satacağım vallahi...''

Der demez lafa ilk atlayana satıp tüyüyor...

Yakalandıkça da kanunun boşluğundan istifadeyle yırtıyor!

* * *

Yine o yıllarda...

1956.

6-7 Eylül hadisesi oluyor ve galeyana gelen halk, Rum vatandaşlarımızın iş yerlerini yakıp yıkıyor. Siyasetin çirkin yüzü yıllardır kardeşçe yaşayan Türk-Rum halkını karşı karşıya getiriyor.

Anında yağmalama başlıyor.

Rum kasapların etleri, kuyumcuların mücevherleri, manifaturacıların kumaşları, düğmeleri yağmalanıyor!

Bir anda o kadar çok kişi bu yağmaya katılıyor ki, çirkin olayın ''hırsızlama yüzü'' siyasi tavrı bastırıyor.

* * *

Son oyun gerçek bir dram!

Sel, bu kez Çarşamba''yı bir kenara bırakıp İstanbul''u alıyor...

Silivri''den İkitelli''ye her yer sular altında kalıyor.

Tem otoyolu bile en çok hasar gören yörelerden.

Galatasaray Lisesi''nden sınıf arkadaşım fotoğraflamış yandaki kareyi... Daha niceleri var... ''Sel''in albümü''nü yapmış Numan kardeş. İçine notlarını da düşmüş. Toplum bilincine sahip bireyin felaketten bile nasıl karlı çıkılacağının asil örneğini vermiş Numan Taner.. Bu bilgileri Kadir Topbaş''a verecekmiş... Verecekmiş ki tedbir alınsın.

Bir yanda Numan öte yanda ortalık duman!

Selin olduğu yere yağmacılar sel gibi akmış...

Ne vicdan kalmış ne sosyal ne toplumsal asalet!

İçim parçalandı. Tabiri caizse ''koyun can derdinde kasap et!''

Etme be velet!

Etme Allah aşkına...

Hem de mübarek günde...

* * *

1999 depreminde de aynılarını yaşamıştık!

Yaşadığımız sürece kim bilir daha ne utanç günlerine şahit olacağız...

Canlarımız da toprağa düşüyor Eruh''ta, Van''da Çukurca''da...

Hangi birine yanalım!

Star TV''deki görüntülerde bir cesedin cüzdanını yoklayan hain el yüreğimi kanattı!

Sele yol açan erozyon gibi, vicdanlarımız da erozyona uğramış!

KISSADAN HİSSELER

Hayvanlar bir gün, kim daha çok çocuk doğurabilir diye çekişmeye başlar.

Dişi aslana danışırlar.

''Sen kaç çocuk doğurabiliyorsun?

''Bir'' diye yanıtlar dişi aslan. ''Ama ben aslan doğururum.''

NİTELİK, NİCELİKTEN ÖNEMLİDİR.

Anne yengeç neden böyle yan yan yürüyorsun yavrum diye sorar çocuğuna. Düzgün yürüsene!

Olur anneciğim, der çocuk;

- ''Sen önümden düzgün yürü, ben seni takip ederim. ''

HAREKETLER SÖZLERDEN ÖNDE GELIR?

Aslanın biri, bir koyunu yanına çağırır ve nefesinin kokup kokmadığını sorar.

Evet, der koyun. Aslan bu yanıta kızar ve koyunu oracıkta parçalar.

Daha sonra aynı soruyu kurda sorar.

Hayır, der kurt korkudan. Ancak o da yağcılık yaptığı için aslanın öfkesinden kurtulamaz.

Sıra tilkiye gelir. Tilkinin yanıtı şöyle olur;

- Üzgünüm, üşütmüşüm biraz, o yüzden burnum koku almıyor!

AKILLI KİŞİ TEHLİKELİ DURUMLARDA KONUŞMAZ!

Kazlar ve turnalar aynı tarlada yiyecek ararken yanlarına yaklaşan avcıyı fark ederler. Turnalar daha çevik ve hafif oldukları için hemen uçarlar.

Kazlar ağır hareket ettikleri için avcıdan kurtulamazlar.

YAKALANANLAR HER ZAMAN SUÇLU OLANLAR DEĞİLDİR?

15 yıl önce
İstanbul"u seyrediyorum vicdanım sular altında!...
Bu başarı hepimizin
Bin Kayrevan’dan bir Kayrevan’a
Herkeste bir ‘ben’ var, bir de ‘gerçeklik’…
Yatırım grevi
Gölge oyunu...