|
Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman

Yine herkes çok şaşırdı. Gözünüzü hangi köşe yazısına, hangi tv kanalına çevirseniz, bir ''ay inanmıyorum'' yorumu karşınızda. Sanki Hrant Dink cinayeti sonrası verilen onca ''birarada yaşama'' mesajına, onca hoşgörü çağrısına rağmen, internet üzerinden dalga dalga büyüyen, merkeze yürüyen ''Arkandayız Ogün-Kalbimiz seninle'' kalabalıkları hiç varolmamış gibi.

Sanki kimse, bu ülkede ancak öldürmekle, katletmekle sükuna erecek derin bir öfkenin, tortu tortu, katman katman yoğunlaşarak bir alt akıntı olarak çağıldadığını, çağıldayarak yüzeye yükseldiğini bilmiyor. Ortalama bir Türk vatandaşını yakalayın Etiler olmayan, Cihangir olmayan bir sokakta, periferiye yaklaşın ve sorun bakalım ''hepimiz ermeniyiz'' sloganı hakkındaki düşüncelerini. İnanın bana, aldığınız cevaptaki öfke nutkunuzu bağlayacak.

Oysa bir kez daha şahitlik edildi işte, sesleri şimdiye dek daha az çıktı diye, daha az değiller. Gerçi Malatya''da, ''din ve vatan'' adına işlendiği söylenen cinayetten kesif bir bilinçli destabilizasyon kokusu da gelmiyor değil, tıpkı öncekilerde olduğu gibi… Ama gelgelelim, o provokasyon eylemlerini onaylayan, “elinize sağlık” diyenlerin sayısı da sandığınız kadar az değil.

Neden az değil?

Bunda, Avrupa Birliği''ne girme fikrini, vatandaşa her türlü kimlik ve kültür ''değer''inin eritilmesiyle sonuçlanacağı şeklinde tercüme edenlerin; gözden düşen, düştükçe hassasiyet noktalarına nokta atışlarına girişip “AB modası çıktı. Kiliseler apartman katlarına kadar yayıldı. Vatandaşlarımız kah ikna kah çıkar sağlanarak Hıristiyan yapılıyor, din elden gidiyor” diye ortalığı velveleye vererek eski parlak, güzel günlerine dönmeye çabalayanların etkisini inkar edemeyiz elbette.

Bu memleketi yöneten kadrolar, kendileri ya da kendileri gibi düşünenlerden arasından seçilmediği müddetçe, ilerlemeci olan herşeyi gerici, akılcı olan her türlü girişimi dogma ilan edip, ''vatan haini'' paketine sarıp sarmalayıp kolektif hafızanın derin dondurucusuna göndermeyi yıllardır marifet bilen kanaat önderlerinin, ulusalcıların, Kerinçsizgillerin katkılarını da anmazsak ayıp etmiş oluruz tabii.

Çünkü, “Din elden gidiyor” da, “vatan elden gidiyor” söylemleri, milliyetçiliğin, ''derin devlet'' gibi, ''ölüm'' gibi, ''suç ve iktidar'' gibi alt başlık açtığı ve yargıda bulunduğu alanlardan ikisidir. Ve milletin kalbinde, kolektif bir kaygı uyandırmayı başaracak bunlardan daha güçlü başka bir söylemsel ''uyarıcı'' yoktur.

Ancak, bu toplumun değerler mekanizmasının nevri dönmemiş olsaydı, bu çığırtkan söylemler bir yere kadar belirleyici olabilirdi. Bu ulusalcı dil maya tutsaydı bile, toplumsal pratik yine güçsüzlük ve yoksunluk hisseder, ama bunu ikame etmek için fetih ve savaş kültürünü ön plana çıkarırdı. Geçmişin fetih kültürünün bugüne taşınması ve yeniden biçimlendirilmesi, bugünün hoşnutsuzluklarını bertaraf edecek sosyal-psikolojik bir barınak sunabilirdi. (Doğu-Batı Milliyetçilik 1 S. 231)

Oysa, bugün işte örnekleri önümüze dökülen ''yabancı düşmanlığı''yla, geçmişteki ''azınlıklar'' algısı taban tabana zıt bir profil çiziyor. Bilakis, Osmanlı İmparatorluğu varoluşunu dini ve etnik farklılıkları bünyesinde harmanlaması, ırkçılığı bırakın ''kayıtsız şartsız eşitlik'' merkezli bir sistem sunmasına borçlu olan bir yapılanma biçimi. Hatta ivmesini ve gücünü bundan aldığını, yüzlerce yıl her renk ve türden onlarca ulusu tek bayrak altında tutabilme becerisinin, onun 600 yıllık bir çınara dönüşmesindeki en önemli faktör olduğunu, en yüzeyselinden ders kitapları bile söylüyor.

Oysa bugünkü ''savaş'' algısı farklı. İyilikle fethetmekten değil, ''gönlün de işin içinde olduğu'' teçhizatla kazanılan zaferden değil, katletmekten dem vuruyor. Bu algıyla kurulan “biz”, “biz”in dışındaki her şeye ölüm emri veriyor. Kendine has bir ahlak örgütlenmesi olan modern kapitalizmin enfeksiyonu olarak, onun girdiği her yerde yeşeren milliyetçilikle, fetih kültürü de işte burada ayrılıyor. Modern ahlak ile güzel ahlak''ın ayrılma noktasında.

Tanrı Dağı kadar Türk ve Hira Dağı kadar Müslüman olma iddiasıyla üç evangelisti kesen o zavallılar, farz kesinliğindeki ''namaz'' ibadetini yerine getiriyorlar mıydı acaba İslam''ın bekası için savaşırken, ya da vatanın selameti için nasıl bir gelecek tasavvurları vardı adam öldürmekten başka?

Sormak isterim; ilahi kurallarını yitirmiş insanın, tek kuralı kuralsızlık olan bir dünyada yapıştığı, bencillik ve tahammülsüzlükten mürekkep bir ahlak anlayışının refleksi değil mi bu?

Yani ki, modern ahlak, fethi değil faşizmi doğurur. Ama faşizmi dürterek uyandırmakta, memleketi gerim gerim gerenlerin de, çatışma ortamından rant çıkaranların da, “Ülkeyi satıyorlar” diyerek AB karşıtlığından vatan sevdası devşirenlerin de payı bulunmaktadır.

Gözleri aydındır.

17 yıl önce
Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman
‘Mutlaka döneceğiz’ ya da Nekbe’dir yaramızın adı
O güne geri dönmek
‘İletişim aklı’
Bir sen bir ben bir de aile
Deprem gerçeği, ekonomi güvenliği ve TOBB Genel Kurulu’ndan yansıyanlar