|

Yıllar öncesinde seyrettiğim bir filmdi bu. Adam bir iş gezisi münasebetiyle kendi arabasıyla yola çıkıyor. Yolda, şoförünü göremediğimiz bir kamyon, kahramanımızın peşine takılıyor. Kahramanımız peşinden gelen kamyonu farkedince tedirgin oluyor. Hızlanınca kamyoncu da hızlanıyor, yavaşlayınca o da yavaşlıyor. Şaşırtmaca için yolunu değiştirse, kamyoncu da onun arkasından geliyor, bizimkinin peşini bırakmıyor. İş gide gide ciddileşiyor, sabırsızlık tahammülsüzlüğe, tahammülsüzlük de isyana dönüşmeye başlıyor. Kahramanımız bir telefon kulübesi bulup da, daha numarayı çevirmeye başlamadan, kamyoncu, aracıyla, telefon kulübesini berhava ediyor. Kahramanımız canını zor kurtarıyor. Yeniden yola koyuluyorlar, ama "bela" birtürlü peşini bırakmıyor. Onunla beraber, sürekli, arkasında, ne istediği meçhul, ne yapmak istediği meçhul, dolanıp duruyor.

Evet, bela bu: Nerden geldin diyene cevap hazır: Elinin köründen!

Bilmiyorum, size de öyle bir his musallat oluyor mu bazan? Böyle biri var: tepemin üstünde, burnumun ucunda hissediyorum onu. O da mıknatıs gibi, bildiğim bilmediğim tüm olumsuzlukları üstüne celbediyor. Ne zaman adı ortalıkta dolaşsa, onun ardında bir bela, ben de o belanın içine yuvarlanmışım gibi bir duygu büyüyor içimde. Buna vehim deyin, kuruntu deyin, ne derseniz deyin: o, her mantığın üstünde, her mantığın altında ve bütün mantıkların dışındadır.

Hayatı boyunca hiç risk üstlenmemiştir. Fakat başkalarını sürekli risk altına sokmanın üstesinden gelmiştir. Korkaktır. Adı tecrübeliye çıkmış da olsa, tecrübesi yalnızca başkalarını izlemekte ve başa bela kesilmekte sınanabilir.. Bela korkağın teki olduğundan kendini değil, fakat yalnızca ayaklarını görebilirsiniz. Bir de parsa toplarken elleri görülür.

Yalancı, riyakâr ve yüzsüz olduğu için, sürekli başkalarının izi üzerinde yakayı ele verir. Ama yakayı ele verdiğinde şirretleşir. Kendine özgü icatçılığı olmadığından başkalarının başarısı üstünde ilerlemek ister, bu yüzden başkasının izi üstünde bulunur. Her sözün altından kalktığını, sanır ama her sözün altında kalır. Üzerinde sorumluluk yokken ceberruttur. Üzerine sorumluluk yüklenince (olur şey değil ya!), sözünden döner.

Bir Karadeniz fıkrasında, ayakkabısının bağcığını bağlayan bir Temel vardır. Temel, ayakkabısının bağcığını bağlamak için ayağını basamağa dayayan birini görmüştür; o da aynı şeyi yapar, fakat basamağa yerleştirdiği ayakkabısının bağcığını değil de, aşağıda kalan ayakkabısının bağcığını bağlamaya çalışır. Bela da, başkalarının yaptığını yapmaya, daha doğrusu taklit etmeye çalışır; bu yüzden onların izini kollamaya çalışır, taklide yeltenir. Ama algılaması kıt olduğundan, hep yanlış yapar. Ancak yanlışının ceremesini başkası çeker. Bir beladır o. Atın kıçına yapışmış kene gibidir: öyle kuyruk çırpıştırmalarıyla savuşturulması mümkün değildir. Ne var ki, yüz yüze çarpışmaya kalkıştığınızda da onu karşınızda göremezsiniz: nereye dönerseniz dönün, o, daima sizin arka cephenizde yerini alır. Diyorum ya, bir beladır o!

23 yıl önce
Bela
Ukbe b. Nâfi’nin cehdi
İğne ve çuvaldız…
İhracatta Türkiye
Hizmet sektöründeki enflasyon işleri zorlaştırıyor!
Tarihin sonu ve ABD üniversiteleri