|
Kirazın tadı

Adam kirazın tadını aramak için çıkmamıştı belki yola. Ne ki, sanki kirazın tadını aramak için yollara düşmüştü. Bilmeden kirazın tadını arıyordu. Yani bir şey arıyordu, ama onun kirazın tadı olduğunu bilmiyordu. Onun kirazın tadını aradığını yol üstünde ona rastlayacak olan bir halk bilgesi söyleyecekti.

Ben Tahran''ın o halini bilmem. Koca kent bir tek şantiyeden ibaret gibi görünüyordu. Kentin orasına burasına öbek öbek ameleler birikmişti. Kime yol tarifini sorsa, öne atılanlar: "Amele lazım mı beyim, istersen iki kişi daha getirebilirim" türünden bir önermeyle çıkıyordu karşısına. Böylece onlara sorulacak bir sorusu olmadığı ortaya çıkıyordu. Çünkü onlara yalnızca adres sorma değil, hayatın anlamı üzerine bir şey konuşmak da abes olurdu. Aslında onun istediği hayatın anlamı üzerine tartışmak değildi. O, hayat üzerine kendince kararlara varmıştı ve bu hayatın aslında yaşamaya değer bir yanı olmadığı üzerinde kesinleşmişti. Ona gerekli olan öldükten sonra cesedini toprağın üstünden altına indirmeyi, onu gömmeyi göze alacak bir yardımcıydı.

Tahran o sırada koca bir şantiye halindeydi. Gökdelenlerin temeli atılıyor. Ağır vinçler tepelerin her bir yanında boy gösteriyordu.

Ona kim yardımcı olabilirdi?

Ona yardımcı olabilecek olana ilkin kendisi yardımcı olabilmeliydi.

Arabasını kenara çekiyor, yardımda bulanabileceğini düşündüğü yayalara onları gidecekleri yere götürebileceğini söylüyordu. Ne ki, alışılmamış öneri insanları korkutuyordu. Acaba bu adam benden ne isteyecek veya daha kestirmeden: bu adam bana ne yapmak istiyor?

Kuşku yersiz değildir.

Çünkü yaşadığımız dünyada artık kimsenin kimseye güveni kalmamıştır. Bir savaş bombasıyla değil belki, fakat tanımadığınız bir adamın tanımadığı birine cebinden çakısını çıkartıp saldırması hiç de beklenmeyecek vakalardan değildir. Her an her şey olabilir. Her şey mümkündür. Korkunç.. değil mi?

Neyse ki, hafta sonu dönüşü kışlasına giden er onun arabasına binmeye razı oluyor. Aslında biraz da hatır için… Fakat çok geçmeden biri yanlış bir yolcuya, öteki de yanlış bir insana rastlamış olduğunu fark ediyor ve ayrılıyorlar. Askerin zihninde onulmaz kuşkuların düğümü burularak…

Arkasından ona kirazın tadından söz açacak bilge kişiye rast geliyor. Yolcunun dedikleri ne kadar basit ve ince olsa da, sürücü bu boş laflarla karnını doyurmayı reddediyor.

Ve nihayet sonunda tahnitçiyle karşılaşır. Tahnitçi teklifi kabul eder. İşi zaten böyle bir öneriyi kabul etmeye yatkındır.

Adam, kendini öldüreceği yeri gösterir. Geceyi orada geçirecektir. Tahnitçi cesedi bulursa gömecektir. Ne ki, gece, kendini öldürmeye kararlı görünen adamın beklediği gibi geçmez. Zihni, hayatın anlamı ve anlamsızlığı üzerine alabora olur. İstediği ve istemediği her şey ona aynı anda anlamlı ve abes görünür. Sonunda anlam galip çıkar. Güneşin aydınlanmasıyla gecenin ufuneti dağılır. Zihnimizi alabora eden bütün o şeytani karmaşalar tuzla buz olur. Kirazın tadının erişilmez lezzeti hayatın anlamıyla bütünleşir. Kirazın tadı yalnızca bu dünyaya özgü bir gerçekliktir, yitirildiğinde bir daha ele geçirilmesi imkânsıza düşer…

Not: Bu yazı İranlı yönetmen Abbas Kiyarüstemi''nin Kirazın Tadı filminden esinlenmiştir.

16 yıl önce
Kirazın tadı
Seviyesizlik
Ekonomik kalkınmada nitelikli işgücünün rolü
Cumhurbaşkanlığı Tasarruf Tedbirleri Genelgesi’nin kamu personeline yansıması (2)
Türkiye’yi devşirme kurtarıcılardan kurtarma mücadelesi…(3)
Devletsizlik ve ulussuzluk