|
Yazı ihtimalleri çoğaltıyor

Mare Bloch Tarihin Savunucusu Ya Da Tarihçilik Mesleği adlı kitabının bir yerinde şunları söylüyor: "Sadece gelecek rastlantısaldır. Geçmiş, muhtemele yer bırakmayan bir veridir. Zar atmadan önce herhangi bir sayının gelme olasılığı altıda birdir; atışlar bir kez yapıldıktan sonra, sorun sona ermektedir. Daha sonra, atışın yapıldığı günde üç mü, yoksa beş mi geldiydi diye tereddüt edebiliriz. Bu durumda kesin olmama hali bizdedir, hafızamızdadır veya tanıklarımızın hafızalarındadır. Ama nesnelerde değildir." (Gece Y. Ank. 1994, s. 97).

Eğer durum, yalnızca olayın veya olgunun vukuunu tesbit etmekten ibaret bir mesele olarak ortaya çıkmış olsaydı, söylenenlere kelimesi kelimesine katılmamız gerekirdi. Oysa mesele, yalnızca olayın veya olgunun vukuunu tesbit etmekten ibaret değildir. Olayın veya olgunun vukuunu tesbit etmek durumun yalnızca bir veçhesinden ibarettir. Biz, yalnızca, o gün atılan zarın üç mü, yoksa beş mi geldiğini tesbit etmekle yetinemiyoruz. Aynı zamanda, atılan zarın nasıl olup da üç değil de beş geldiğini araştırıyoruz. Hangi şartların bir araya gelmesiyle atılan zar üç veya beş geldi? Nasıl oldu da, başka ihtimallerin gerçekleşmesi akim kaldı? Çünkü misalimizi madem zar atma üzerine kurmuş bulunuyoruz, o halde, o zarın üstündeki altı ihtimalden her birinin eşit biçimde oluşma şansı ve ihtimali varbulunurken, nasıl oldu da, yalnızca üç geldi?

M. Bloch''un, yazının devamında tartıştığı olay gerçi gene de istikbale matuf bulunan ihtimallere ilişkindir. Zar atılıp bittikten sonra tartışılacak bir konu kalmamaktadır; fakat zar atılmadan önce yapılabilecek olan tahminlerin her biri, her bir sayı iuçin altıda bir ihtimalinin içinde bulunmaktadır. Fakat buradaki ihtimaliyat hesabı gene de belli bir olayın (zardaki altı ihtimalden hangisinin gelmiş bulunacağına ilişkin tahmin) belirlenmesinden ibarettir. Oysa bizim tartıştığımız husus, bu olay (muhtemel olaylardan vaki olan olay) vuku buldu da, öteki ihtimaller niçin gerçekleşmedi? Acaba zarın yapısından kaynaklanan bir özellik mi varbulunuyordu, yoksa zarı tutan parmaklarda mı bir özellik vardı, yoksa zarın atıldığı tablanın bir özelliği mi o durumu sonuçlamıştı? Ne?

Mesele, İstanbul 29 Mayıs 1453''te Osmanlılar tarafından fethedildi tesbitini yapmaktan ibaret bulunsaydı, tartışıcak bir bakiye de kalmamış olacaktı. Ama tartışılacak hususlar var: bu olayı sonuçlayan sebepler nelerdir? Hangi şartların bir araya gelmesi bu sonucu doğurmaya yol açmıştır, vb?

Demek ki, M. Bloch''un deyimiyle nesnelerdeki (bu demektir ki, hayattaki, başka bir ifadeyle beşerî ilişkilerdeki) içsel anlamın ortaya çıkartılması çabası hiç de tek boyutlu görünmüyor. Yazı (burada dar anlamıyla tarih) bu anlam(lar)ı ortaya çıkartmakla yükümlü tutuluyor. O anlam(lar)ınsa, tüketilemez olduğunu söylemek bile fazla. Her yazar, kendi özel yöntemine ve özel birikimine göre, o biricik olaydan hem farklı, hem de çeşitli anlamlar çıkartabilir. Ondan çıkartılan her anlam, başka bir veçheden bakıldığında, ona yüklenen anlamla da örtüşme halinde bulunur.

24 yıl önce
Yazı ihtimalleri çoğaltıyor
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet
Bi şey yapmalı!
Hayallerin ötesinde yaşanan bir zaman dilimi
Zengin millet fakir devlet