|
Ferhan"ın kavuğu tiyatrocunun lavuğu

Evvela Ferhan Şensoy yüzünden atlattığım badireyi anlatayım; sonra şu bizim tiyatrocuların saftorik eylemlerine bakarız.

Bundan iki- üç yıl mukaddem, İstanbul Film Festivali kapsamındaki bir filmin Atlas Sineması''ndaki ek gösteriminden gece yarısı çıkmış, Beyoğlu Pasajı''nın sağındaki ara sokağa sapmıştım.

Kara kuru, biraz da hırpani giyimli 15- 16 yaşlarında bir çocuk ağzı kulaklarında bağırıyordu:

“Huoop Fer''an!..Yine zurna olmuşsun!..”

Baktım; Ferhan Şensoy…

Hiçbir “dış ses”i duyamayacak kadar “alemlere” akmış vaziyette, sokak boyu yalpa vurarak ilerliyordu.

Ne ki, velet habire ardından bağırıyordu:

“Fer''aaan, huoop!...”

Sokağın içini mesken tutmuş balici, tinerci, değnekçi bu rezil “sahneyi” keyifle izliyordu.

Bu ülkede deliye taş atıldığı, sarhoşun ardından bağırıldığını bilmez değildim.

Ama…

Bütün oyunlarını izlediğim, bütün kitaplarını okuduğum adamı bir sokak çocuğunun maskaralığa almak istemesi acayip ağrıma gitmişti.

Daha fazla tahammül edemedim; sokağın içinde yankılanan sesin sahibine döndüm; “Ayıp değil mi oğlum?!..” dedim, “Deden yaşında adam…”

Hiç sektirmeden, “Sana ne ba''abi” dedi, “Sen dalgana bak!...”

“Vay, bana ha! Yıkıl karşımdan bacaksız…” demedim.

Çünkü mevzu ben değildim.

Kelime yakacaksam, bir sanatçının çiğnenmek istenen onuru için yakacaktım; nefsim için değil.

Uyarımı etkili kılmak için (bi ufaktan) Ferhan''ın “Hayatı ve eserleri” bahsine girmeye niyetlendim.

Niyet ettiğim cümleler altyazı olarak mı aktı; ne olduysa, birdenbire it kopuk takımı etrafımı çevirdi. Ben diyeyim 7 kişi, siz deyin 5 kişi; hiç fark etmez; rakamlara takılıp kalmayalım.

İçlerinden 30-35 yaşlarındaki en yaşlı ve en azman olanı, “Şeref” dedi, Ferhan''ın arkasından bağıran velede, “Bu abi bize sinema mı yapmak istiyor?!..”

Çıngar çıkarmak istediklerini ossaat anladım.

Hayır yani, niye sinema yapmak isteyeyim? Filmin sonunda hayatımın geri kalanını “donuk kare” olarak tamamlamak da var, bana ne!

Kuyruğu dik tutarak sıvışmaya karar verdim.

Nerden aklıma geldiyse, “Adamın kavuğu var…” dedim, gözden kaybolmak üzere olan Ferhan''ı işaretle, “Başınız belaya girer sonra, ona göre!..”

Kavuk deyince, nedense derin bir sessizlik oldu.

Sessizlikten istifade ederek uzaklaşırken, kendi aralarında tartışmaya koyuldular:

“Başımızı belaya sokacaktın! Herifin kavuğu varmış hıyar…”

“Abi kavuk ne ya?!..”

“Bilmiyorum…”

Bilinçaltımda yer eden Ferhan Şensoy''un Minür Özkul''dan aldığı kavuk sayesinde bu badireyi atlatmıştım.

Neyse, şimdilerde “Darbe yapan yok…” diye hayıflanarak, badirelerin kralını alayımıza müstahak gören Ferhan Hoca''nın canı sağ olsun.

Geçen gün de, Levent Kırca, Haldun Dormen, Müjdat Gezen ve Gülriz Sururi gibi tiyatrocularla birlikte Galatasaray''dan Taksim'' kadar “Daha Demokratik Bir Türkiye” arzusunu dile getirmek için yürümüş.

Tiyatrocularımızın demokrasi için yürümesi güzel bir haber!

Demek ki demokrasimiz rayına oturmaya başladı.

Yoksa yürümezlerdi.

Demokrasimiz askıya alınmak istendiğinde veya askıya alındığında yürüdüklerine hiçbir cadde şahit olmamıştır çünkü.

Gelgelelim tiyatrocularımız özünde saf ve iyi insanlardır.

Dünyadan haberleri yoktur; lakin “Dünyanın neresinde görülmüş…” lakırdısını dillerinden düşürmezler.

Sıra denizden çıkartılan silahlara gelince (sanki dünyanın bütün denizleri cephane kaynıyormuş gibi) midye muamelesi çekecek kadar da doğal karşılarlar.

Tiyatrocunun lavuğu, Uğur Mumcu''ya atfedilen “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz” sözünü sıklıkla terennüm edecek kadar bilgisine güvenir ama doğru dürüst bir fikre sahip olamadığı için “bilgi”sini nerde / nasıl kullanacağını bilmekten acizdir.

Bir de utanmadan “Bu hasret bizim…” der.

Hangi hasret kuzum?!

Siz bu “hasreti” tröstlerin, kartellerin, darbesevicilerin sofralarına meze yapmadınız mı?

15 yıl önce
Ferhan"ın kavuğu tiyatrocunun lavuğu
Rojava"ya git savaş, elini tutan mı var?
“Görüntülere kazak ören aldatılmış büyükanneler” Türkiye’si...
Meselemiz “hesapsızlık”
Amerikan sponsorluğunda İsrail-Suudi normalleşmesi
Faz-2: Washington’un bölme operasyonuna Ankara yanıtı