|
Hangi Çağda Yaşıyoruz?

21 bilim insanı bir araya gelmiş 15 yıl boyunca araştırmalar yapmış. Araştırma yaptıkları konuyla alakalı bir oylama yapmışlar. Vardıkları sonuç şu olmuş: 12 üye hayır, 4 üye evet, 2 üye çekimser, 3 üye ise ne evet ne hayır ne de çekimser. (Son 3 üyeyi anlamadım ama anlamamız da şart değil).

Peki, bu bilim insanları neyi oylamış? Yaşadığımız dönemi antroposen çağı olarak niteleyebilir miyiz?

Trias dinazorların yaşadığı dönem, Paleojen dönemde memeliler dünyaya hakimdi. Pleistosen ise buzul çağını kapsayan süreç. Jeologların kabul ettiği bu zaman çizelgesine göre dünya 4.6 milyar yaşında. Şu anda yaşadığımız çağ ise Holosen çağı. Yaklaşık 11.700 yıldır devam ediyor.

Peki, antroposen çağı nedir? Kısaca söylemek gerekirse insan çağı.

Yerbilimciler bu uzun tarih içerisinde çağımızın öne çıktığını inkar etmiyorlar. Nükleer testlerden elde edilen radyonüklidler, plastikler atıklar, endüstriyel kül, beton ve metal kirleticiler, hızlı sera ısınması ve bazı canlı türlerinin yok oluşu keskin bir şekilde arttı. Bunlar ve modern uygarlığın diğer ürünleri, özellikle 20. yüzyılın ortalarından bu yana hayatımızı derinden etkiliyor. Ama bütün bunlar yaşadığımız dönemi antroposen çağı olarak adlandırmaya yeter mi bilmiyorum. Özellikle bu terimin ilk olarak 1873 yılında ilk kez kullanıldığını okuyunca anlamak daha da zorlaşıyor.

Bilim insanlarının yaklaşımlarına, söylemlerine her zaman mesafeli kalmaya çalışıyorum. Çünkü bilimin bize öğretilmeye çalışıldığı gibi “kesin” ve “kati” olmadığını düşünüyorum. Tarih yanlışlıklar yapan ve adlarını unutmamız için ellerinden gelenin yapıldığı bilim insanlarıyla dolu.

20. yüzyıla bakınca dünyanın daha önce görmediği zulümlere sahne olduğunu görüyoruz. 21. yüzyılda da bu zulüm bütün şiddetiyle devam ediyor. İsrail, tüm dünyanın gözü önünde soykırım yapıyor. Bu yaşanan zulümler bizi insan çağına mı taşır yoksa insanlık dışı bir çağa mı?

Geçtiğimiz günlerde bir yazar keşfettim. Öyle az bilinen birisi değil ama nedense hiçbir kitabını okumadığım Agota Kristof’un iki kısa kitabını bir çırpıda okudum. Kitaplar kısaydı lakin etkisi çok kuvvetliydi. Yazar Halil İbrahim İzgi’yle bir sohbetimizde özellikle Kristof’un Okumaz Yazmaz isimli eserini tavsiyesi üzerine elime aldım. Yaklaşık 30 sayfalık otobiyografik bir eser. Eserleri onlarca dile çevrilmiş bir yazar hayatını nasıl 30 sayfaya sığdırmış onu anlamak için bile okunabilecek bir eser ama 1935 yılında Macaristan’da dünyaya gelen, Sovyetler baskısından kaçarak İsviçre’ye kaçak yollardan bebeğiyle giden bir yazardan bahsediyoruz.

Yoksul bir çocukluk geçirmek, maddi imkansızlıklardan dolayı yatılı okumak, göçmen olmak, ana dilinden kopmak, yeni bir dile ve topluma alışmaya çalışmak. Tüm bunlar olurken de asimile olmak, farkında olmadan asimile olmak. Kendi çocuğunun konuştuğu dili anlamamak ve daha bir sürü çarpıcı olay.

Hafıza başlıklı bölüm beni en çok etkileyenlerden biriydi. Kaçak yollardan İsviçre’ye girmeye çalışan bir ailenin çocuğu soğuktan donarak ölmesi üzerine şunları yazar:

İlk tepkim herhangi bir İsviçrelinin vereceği tepki gibiydi: “İnsanlar yanlarında çocuklarıyla ne cesaretle böyle maceralara atılabiliyorlar? Böyle bir sorumsuzluk kabul edilemez.” Sonra suratıma birden güçlü bir tokat iniyor sanki. Soğuk kasım rüzgarı sıcacık odama doluyor ve hafızamın sesi içimden bir yerlerden yükseliyor şaşkınlıkla. “Nasıl yani? Hepsini unutmuş olabilir misin gerçekten de? Sen de aynı şeyi yaptın, tam da aynısını. Üstelik senin çocuğun neredeyse yeni doğmuş bir bebekti.”

Belki de unutma ve asimilasyon çağında yaşıyoruzdur, kimilerimiz kendi yakın geçmişlerini unutuyordur yaşadıkları refah dolu günlerden dolayı, kimilerimiz de atalarının yaşadıklarını çoktan unutmuştur, kim bilir.

#Aktüel
#Hayat
#Bilim
#Toplum
#Samed Karagöz
2 ay önce
Hangi Çağda Yaşıyoruz?
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî