|
Fransa: Medenîleştirme misyonuna evet ama banliyölere hayır

20. yüzyılın başlarında imparatorluklar ve milliyetçilikler arasındaki karşıtlık Birinci Dünya Savaşı’nı tetikleyen esas amillerden biriydi. Bu karşıtlığın yoğunlaştığı alanda ise Osmanlı ve Avusturya-Macaristan imparatorlukları vardı. Büyük Savaş, tahmin edilen sürede bitmedi ve atalarımızın savaş meydanlarında gösterdiği olağanüstü gayret Fransa ve İngiltere gibi büyük devletleri yerlerinden etti. Birinci Dünya Savaşı’nda İngiltere ve Fransa’nın müstemlekelerden topladığı maddi kaynaklar savaşın sürdürülmesi açısından hayatî öneme sahipti. Fakat savaştan sonra tahmin edilmeyen asıl hadise ise bu ülkelerin müstemlekelerden topladıkları askerlerin Fransa ve İngiltere anavatanına yerleşmiş olmasıdır. İkinci Dünya Savaşı’nda müstemleke askerleri Avrupa kıtasındaki savaşlara da katıldı. O zamana kadar geçen yaklaşık dört yüzyıllık dönemde Avrupalılar Amerika, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi kıtaların ve ülkelerin demografik açıdan altını üstüne getirmişti. Göç yoluyla ülkeleri istila etmişler ve medeniyetlerin kendilerine olan inancını yok etmişlerdi. Fakat zamanla onlar da benzer sorunlar yaşamaya başladı. Fransa ve İngiltere anavatanına getirilen “yabancılar” bir türlü ortadan kalkmıyordu. Şimdi onlar tehdit edildiklerini düşünüyor. Bugünün göç olgusunu anlamak için Avrupalıların diğer kıtalara gitmesini ve diğer kıtaların Avrupa’ya taşınmasını birlikte düşünmek gerekir. Her iki olayın bağlamı kolonyalizmdir.

Bugün Fransa’da meydana gelen olaylar kabaca 19. yüzyıl kolonyalizminin neticesidir. Konunun doğru anlaşılması ve anlam belirsizliğinin ortadan kaldırılması açısından tekrar edelim: Sömürgecilik kavramı, kolonyalizmi karşılamaz. Müstemleke, müstamere, manda gibi rejimlerin anlaşılması içim sömürgecilik kavramı doğru bir tercih değildir. Bu vesile ile kolonyalizmin liselerde hususi bir ders olarak okutulması yönündeki öneriyi de tekrar etmiş olalım. Fakat bundan önce basınımızın kolonyalizm üzerinde derinlemesine durması gerektiği de çok açıktır. Zira bu cenahta Fransa’da meydana gelen olaylar üzerinde durulurken asimilasyon ve entegrasyon gibi kavramlar tarihî bağlamlarından koparılmaktadır. Örneğin Fransa bir “müstamere” olarak Cezayir’de yerli unsurların asimilasyonuna izin vermemiştir. Entegrasyon anlamına gelecek politikalar gündeme bile gelmemiştir. Jacques Fremeaux’nun “Emperyal Çağ” adlı kitapta yer alan “Fransa: İmparatorluk ve Anavatan” başlıklı makalesi konuyu anlamak isteyenler için ufuk açıcıdır.

Türkiye’de çoğunluk bugün Paris banliyölerinde ortalığı yakıp yıkanlara bakarak “katliamlar ne kötü be birader” demekten öteye geçemiyor. “Onların menfur tarihi ile uzlaşma” riskinin farkında olmadan medenî değerlerin çiğnenmesinden şikâyetçi olmak için hakikaten tarihin altını üstüne getirmiş olmak gerekir. Macron, banliyölerde yaşayanları okuma haklarını ellerinden almakla ve sosyal politikalardan mahrum bırakmakla tehdit etti. Bu tam da Jacques Fremeaux’nun gündeme getirdiği koloni gerçekliğinin banliyölere taşınmış hâlidir. Bugünkü olaylar da medenîler ve barbarlar arasındaki bir savaş değildir. Hadiseleri birkaç günün eseri olarak görmemek gerekir.

Fransa’da meydana gelen hadiseleri konuşmak yerine bakışların Türkiye’ye çevrilmesini isteyenleri anlamak kolay değil. Onlar tarihin derinliklerinden gelen sorunlara yabancı oldukları için mi yoksa bu türden hadiseleri üçüncü dünya ülkelerine yakıştırdıkları için mi Türkiye’nin muhtemel göç sorunlarını gündeme taşımak istediler, bilemiyorum. Fakat “oh olsun, şimdi Fransızlar düşünsün” tavrından rahatsız olduklarını söyleyebiliriz. Kuşkusuz sevinmek de üzülmek de aynı ölçüde yersizdir. Başta Paris olmak üzere birçok şehirde meydana gelen olaylar Fransa için bile yenidir. Daha birkaç nesil öncesine kadar medenîleştirme misyonu ile hareket etmenin özgüvenini taşıyan ulusların bugün burnunun dibine kadar sokulmuş dinler ve medeniyetler karşısında ne yapacağını şaşırması gayet doğaldır. Onlar medenileştirme sorumluluğu ile hareket ettiklerinde omuzlarına binen yükün ağırlığını şovalye gururu ile taşıdıklarına inanıyorlardı. Fakat bugün aynı yükün ağırlığı omuzlarına bindiğinde sorumluluğunu Akdeniz’e havale etmekte bir sakınca görmediler. Bu da “ilmî bir gerçeklik”tir ve ikisi de aynı bağlamda ortaya çıkmıştır.

Amin Maalouf çok haklı. Tarih hakkında ciltler dolusu bilgi edinmek sıradan bir genç için çok da anlamlı olamayabilir. Kolonyalizm hakkında yazılmış otuz sayfalık bir makale hadiseleri anlamak için çok daha değerli olabilir. Dünya tarihinin son beş yüz yılını baştan aşağıya belirlemiş Avrupa kolonyalizmini bilmek son derece önemlidir. Bu konu Avrupa ülkelerinde bile nispeten yenidir. Geç kalmış sayılmayız.

#Fransa
#politika
#Selçuk Türkyılmaz
10 ay önce
Fransa: Medenîleştirme misyonuna evet ama banliyölere hayır
Kuklaları oynatan Derin Kuklacılar?
‘Susadım çeşmeye varmaz olaydım’
Türkiye’yi devşirme kurtarıcılardan kurtarma mücadelesi…
Ankara’da vekâletler çekişmesi
Kibirleri boyunlarını aşan muhterisler kim?