|
İzmir’de yeni bir Babil

Son zamanlarda Türk ve İslam dünyasının sorunlarıyla ilgili dikkat çekici bir tartışma gündemdedir. Karşılaşmış olduğumuz birçok soruna sebep olan faktörleri dışarıda mı aramalıyız yoksa içeride mi? Soruları çoğaltmak ve spesifik hâle getirmek meselenin anlaşılması açısından faydalıdır: Türk ve İslam dünyasının sorunlarında “dış güçler” etkisinden bahsetmek tahfif edilmesi gereken bir davranış mıdır? Daha da somut bir ifade ile Libya’da yaşanan çatışmalar bu ülkenin iç sorunlarından mı kaynaklanıyor? Yirminci yüzyılın başında İngiltere’nin göz yumması veya teşvikiyle İtalya’nın Libya’yı işgal etmesi ve bu ülkede uzun bir kolonyal dönemin yaşanması bugünkü sorunlar üzerinde herhangi bir etkiye sahip değil midir? Hafter’in CIA ile irtibatı Libya’daki fiilî durumu bir iç sorun olmaktan niçin çıkarmaz?

Yukarıdaki sorular meşrudur ve mutlaka tartışılması gerekir. Oto-oryantalizmin entelektüel hayatımız üzerindeki etkilerini olağanüstü durumlarda daha açık görebiliyoruz. Meşru sorular olmakla birlikte cevapların “her şeyi dış güçlere bağlama kolaycılığı” gibi suçlayıcı bir hükme bağlanması mevcut durumun tartışılmasını engellemektedir. Bu tarz suçlayıcı ve tahfif edici yaklaşımın Batı’dan besleniyor olması da düşündürücüdür. Entelektüel hayatımızın merkezinde hâlâ Batı’nın yer aldığı gerçeğine sırtımıza dönemeyiz. Sorunları tanımlarken “dış güçler” faktörünü hesap etmek bir körlük ya da kolaycılık değil, bilakis anlamaya çalışmanın tabiî bir sonucudur.

Otuz yıl önce Amerika ve Batı ile ilişkiler konusunda kim nerede duruyorsa hâlâ aynı yerdedir. O zamanlarda da düşünce hayatımızı “ağırbaşlı” olanlar belirliyordu. Emperyalizm, sömürü, Amerika ve Avrupa ile hesaplaşmadan bahsedildiği zaman “ağırbaşlı” olanlar alaycı bir tebessümle “heyecanlı” yaklaşımlardan ne kadar uzak olduklarını dile getirirlerdi. Aynı çevreler 90’larda liberal zihniyetin hâkim kılınmasında aktif rol oynadılar. Günümüzde de yapay bir gerilim ve tartışma düzlemi oluşturuluyor. Bu düzlemde sömürgecilik, emperyalizm, kolonyalizm, örtülü askerî müdahaleler, iktisadî manipülasyonlar gibi oldukça hareketli olgular etrafında herhangi bir düşünce geliştirmek mümkün olamaz.

Dış güçler olgusunu farklı yönleriyle araştırma konusu yapmak ve bu alanda fikir üretmek bir kolaycılık değil, tam aksine hakikatin üzerindeki sis perdesini aralamaya çalışmaktır. Örnek bir gelişme olması bakımından Urla belediye başkanının FETÖ’den tutuklanmasını ele alabiliriz. İzmir’de Urla gibi bir tatil beldesinin belediye başkanının FETÖ’cülük suçlamasıyla içeriye alınması adlî bir vak’aya indirgenemez. Her şeye rağmen bu olayı da iç dinamiklerin ürettiği adlî vak’a olarak görmek isteyenler çıkabilir. Hatta daha ileri bir adım olarak muhafazakâr muhaliflerle birlik olan CHP’liler AİHM gibi kurumları işaret ederek içtihatlardan dem vurabilirler. Nitekim benzer olaylarda küresel bağlantıları olan şahısların serbest bırakılması için Türkiye’ye baskı yapmaya çalışan gruplar çıkmıştı. Fakat asıl tartışılması gereken konu da yapay gerilim ve tartışma ortamının kurulmasıyla gündemden uzaklaştırılıyor.

FETÖ’cülük suçlamasıyla içeriye alınan ve görevden el çektirilen bir şahsı, hangi güç ve akıl CHP içinde karar verici mevkilere taşıyabiliyor. Bunu FETÖ elebaşının aklı ve gücü olarak tanımlamak körlüğün eseri olamaz. Sorunları yerel bağlamları içinde ele almak gerektiğini söyleyerek “dış güçler” kolaycılığını eleştirenlerin “Babil”i bilmediği açıktır. Asla bir araya gelmesi mümkün olmayan zıtları aynı gaye etrafında birleştirmek İzmir’de ve Türkiye’de yeni bir Babil inşa etmek anlamını taşır. Alçak FETÖ demenin hiçbir karşılığı olamaz. Bir sistem var ve bu sistemin ürettiği meselelerle coğrafyamızın her tarafında karşılaşıyoruz. Bu sistem Türk ve İslam dünyası ile sınırlı değildir.

Yeni bir Babil inşa etmek sözünü tesadüfen söylemediğimizi belirtmek isterim. Karşılaştığımız sorunun küresel boyutlarını ve karmaşıklığını ifade edebilmek için Babil’i özellikle kullandım. Bu, sorunların bir tarafı olarak kendimizi masum göstermeye çalıştığımız anlamına gelmez. Bu son cümleyi yazmak zorunda kalmamız Babil’in içine sürüklendiğimizin göstergesidir. En azından iki yüz elli senedir sorunlarda kendi payımızı konuşuyoruz. Artık bu fikirden kaçmak neredeyse imkânsızdır. Buna rağmen dış güçler kolaycılığına saplanmak gibi eleştirileri, inşa edilen yeni şehrin rahiplerinin gücüne vermek gerekir.

#Hafter
#CIA
#Babil
#İzmir
4 yıl önce
İzmir’de yeni bir Babil
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed
Kim bu çılgın tüketiciler
Yıl 2030: Sokak köpekleri simülasyonu