|
Aşk ve mutfak çeşitlemeleri

Târihçi Theodore Zeldin, "İnsanlığın Mahrem Târihi" başlıklı enfes çalışmasında aşkın ve gastronominin târihlerini çarpıcı bir şekilde kıyaslar. Zeldin, gastronomi târihinin sıradan bir ihtiyâcın; yani beslenmenin fonksiyonu olarak başladığını yazar. Buna rağmen gastronomi bir mûcizeye dönüşmüştür. Dünyâ mutfağı başdöndürücü bir gelişmenin konusudur. Hele hele, küreselleşme çağında mutfaklar arası etkileşim had safhadadır. Gusto üstadları sürekli yeni lezzetler keşfetmekte; ürünlerini insanlığın hizmetine sunmaktadır.

Oysa aşk tam bir mûcize olarak başlar. Lâkin zaman içinde en hafifinden sıradanlaşır; pek çok kez de, rezâletle sonlanır. Zeldin"e göre bunun sebebi mûcizenin kişiselleştirilmesi, özne-nesne ayırımına uğraması; gustonun ise kişisellik dışı kalmasıdır. Nitekim usta aşçılar yemez, yedirir ve yiyenlerin duyduğu hazla ödüllerini alır.

Buraya kadar tamam. Ama kanaatimce gastronominin popülerleşmesi, üzerinde ayrıca durulmaya değer bir konudur. TV programlarının kayda değer birkısmını doğrudan ya da dolaylı olarak yemek programlarının alması, turizmin esaslı bir payının yemek ve içmekle ilgili olduğu düşünülürse, gastronominin o kadar da mâsum olmadığı görülebilir.

Gastronomiyi hazcılık (hedonism) üzerinden değerlendirmenin daha anlamlı ve kavratıcı olduğunu düşünüyorum. Haz konusu antikitede, özellikle de Grekler arasında çok tartışılan bir konuydu. Post-Sokratik okullar arasında Aristippos gibi hazzı maddîleştirenler olduğu kadar, Epikuros gibi onu tamâmen zihinsel düzeyde değerlendirenler vardı. Ama doğrusu hazzın entelektüel karşılığı her zaman bir derece sakil kalmıştır. İnsanın entelektüel ontolojisi hazza kapalıdır. Tam tersine görece olarak hazlarla mesâfe kurmasına dayanır. Zihinde, ruhta ya da duygularda derinleşmek bir düzey kelbîliği (sinizm) gerektirmektedir. Târihsel olarak mistisizmler, perhizkâr öğretiler hep bu mesâfeyi vurgulamışlardır. Post Barok burjuva kültürü de; özellikle 19.Yüzyıl"ın "zaman ruhu"nu veren Rousseau"da görüldüğü üzere, püritanlık üzerinden bu mesâfeyi özcülük ya da diğerkâmcılık olarak yeniden üretmiştir. Bu bakışın izleri Neo Klasistlerde ve daha sonra Romantiklerde görülebilir. Öz sorunsalı, "birey", "doğa" ve "târih" üzerinden yapılan soyutlamalarla temellendirilmiş; her defâsında da siniklik baskın çıkmıştır. Birey içine doğduğu ayartıcı, kandırıcı dünyâlara karşı kendisini inşa eden(selbstbildung) ideal varlıktır. Doğa, maddî uygarlığın kirletmediği saf ve bâkir bir alandır. Târih ise kirinden pasından arındırılması gereken bir zamansal saflıktır. Modernliğin birey, doğa ve târih kültleri şu ya da bu derecede maddî taraflarımızla sorunludur. Gâliba en derindeki soru şudur: "Duygularımızı ve aklımızı kışkırtıcı duyularımızdan ne kadar arındırabiliyoruz?".

Burjuva dünyâlar kuşaklar boyunca bu doğrultularda diretti. Seküler mistisizmin ve sinikliğin son direnç hattı belki de 68"lilikti. Ama sonunda bütün bu dirençler çözüldü. Bir tür Geç Barok diye nitelendirebileceğimiz bir kültür kazandı. Geç Barok dünyâ, her şeyi gözümüze sokuyor ve maddî bir deneyimin konusu hâline getiriyor. Duygularımız duyularımıza 5-0 yenildi. Zevk, haz karşısında diz çöktü. Tahayyül gücümüz örselendi. Bunun yerini adrenalin yüklü fantazmagorik paket deneyimler aldı. Bireyin serüveni bireysilikle, doğa soyutlamaları doğa turizmiyle, târih soyutlamaları ise târih dedikodularıyla yer değiştirdi. Bütün bunlarla birlikte ergenlik iddialarımızı çöpe attık. Yaşam boyu en haşarısından ve en kaprislisinden çocuk kalmak, artık yeni orta sınıfların dokunulmaz ve ayrıcalıklı ideolojisidir. Üstelik bu ideolojinin rakibi yoktur. Bu çağda narsisizmin işi, her zaman olduğundan daha kolaydır.

Gusto, duyularımızın taç deneyimlerinden birisidir. Lezzet duyumuz yemek endüstirisi tarafından sonuna kadar kolonize edilmiş durumda. Sanat eleştirmenlerinin yerini alan gurmeler bu kolonizasyonun avangartları ya da uç beyleri. Gözümüz kulağımız onlarda. Ya sanat eleştirmenlerine ne oldu? Merak etmeyin; Onlar da kâhir ekseriyeti ile gurmeleşti. "Keyifli" işleri tanıtıyorlar. Zâten bir zamanlar "sanat ruhun gıdasıdır" diyen de onlar değil miydi?

11 yıl önce
Aşk ve mutfak çeşitlemeleri
Ukbe b. Nâfi’nin cehdi
İğne ve çuvaldız…
İhracatta Türkiye
Hizmet sektöründeki enflasyon işleri zorlaştırıyor!
Tarihin sonu ve ABD üniversiteleri