|
Asya yüzyılı başlarken (1)

Fernand Braudel, târihin uzun yüzyıllar boyu çok az değiştiğini; belki de en hatırı sayılır değişme olarak kapitalist maddî uygarlığın bile yapısal olarak; süreklilikleri kollayan bir bakışla kendisinden önceki birikimi hesâba katarak değerlendirilmesi gerektiğini yazıyordu. "La longue durée" (uzun zamanlar) tâbiri Annales Târihçi Okulu"nun akademik şiârıydı.

Siyâsal tartışmalar çoğu kez kısa dönem üzerinden yapılıyor. Bu düşünüşün uzun erimli târihsel temellerde geliştirilmesi ise ayrı bir maharet konusu. Günümüzde siyâsal tartışmaların kültüralist yapısı, târih ile ayrıca kopukluk doğuruyor. Çünkü târih, seçmeci yakınlıklar (elective affinities) üzerinden siyâsal tartışmaların nesnesi haline geliyor. Oysa siyâset-târih ilişkisi, "târihi siyâset üzerinden" değil; "siyâseti târih" üzerinden" izlemeyi gerektiriyor. (Aynı bağ ekonomi-târih ilişkisi için de tekrarlanabilir).

Son üçyüz senede insanlığın tecrübeleri; sermâyenin dünyâya dayattığı, kendi içinde dönüşen ve farklı jeo-politik ve jeo-kültürel durumlar doğuran bir işbölümünü anlamayı giderek ağırlaşan bir ev ödevi hâline getirdi. Târih üzerinden bütüncül bir dünyâ okuması zâten ağırdır. Ama sözkonusu okumayı ayrıca ağırlaştıran, bu yoldaki ihmallerdir. Hâl-i hazırda, akademik-jurnalistik siyâsal tartışmalara gömülmek sâdece bu ihmalin göstergesi olabilir.

Türkiye, Anglo-Sakson bir adlandırmayla Ortadoğu denilen bir coğrafyanın içinde yer alıyor. Bu konuma kimileri, merceği bir kez daha ayarlayarak Yakındoğu da der. Yakındoğulu olmak ne demektir? Bu ilk elden "doğu" ve "batı" arasında, mâhut "köprü" olmayı ifâde ediyor. Köprü olmak aslında bir bakıma "ârafta" olmayı; birleştirdiği iki yakanın her ikisine de yakın olup, aslında hiçbirisine âit olmamayı imliyor. Buna "iki arada bir derede" olmak diyebiliyoruz. Biliyoruz ki köprü benzetmesi, Osmanlı"nın öz algılamasının (self perception) çok dışındadır. Osmanlı kendisini dünyânın merkezi ve sâhibi olarak algılıyordu. Bu içi boş bir ego şişmesi değildir. Gerçekten de, Osmanlı, Roma"nın ardılı olarak İpek ve Baharat Yolları"nın kesiştiği bir coğrafyada hüküm sürmekteydi. Öte yandan, Tuna, Fırat-Dicle ve Nil başta olmak üzere eski dünyânın en önemli hidrolik kaynaklarına ve verimli topraklarına sahipti. Kendisini dünyânın merkezinde hissetmeyecekti de ne yapacaktı?

Gelin görün ki, Osmanlı"nın emperyal gücünün zirvesine ulaştığı 16.Yüzyıl"dan başlayarak dünyânın güç merkezi Mare Nostrum"dan Atlantik"e kaydı. Bu sanki zirvede iken ayağının altındaki halının çekilmesi gibi bir şeydir. Osmanlı"nın dünyâ algılamasının gelişmelerle uyumlu olmadığı yazılır ve söylenir. Hoş, dünyâyı Atlantik üzerinden okusaydı ne olurdu ki? Coğrafî konumu onu meselâ bir Hollanda gibi avantajlı kılmıyordu ki. (Dolayısıyla bunun muhasebesini yapmak İberik dünyâya düşer). Kaybedeceği; merkezden kenara savrulacağı mukadderdi. Öyle de oldu. Bu târihsel savrulmada önce Osmanlı; daha sonra Türkiye Cumhuriyeti"nin önceliği, iyice kenara savrulmamak; hiç değilse yarı-merkez ülkeler safında tutunmak oldu. Köprü benzetmesi çok dramatik bir ifâdedir ve olanca naifliği ve fırsatçılığıyla bu doğrultuyu ifâde eder. Özellikle de petrol denizlerinin üzerinde varolan Ortadoğu"ya yakın olmak, kendi aralarında acımasız bir rekâbet yürüten çekirdek ülkeler arasında tampon ülke olmak vb jeopolitik argümanlar ya da roller üzerinden idame-i hayat sağlamak Alla Turca ontolojinin tematik dünyâsını oluşturur. Modern Türkiye Cumhuriyeti"nin, bir şekilde Osmanlıcılığı eriten; Avrupacılık ve Amerikancılık çeşitlemeleriyle "Batıcılık", maksimalist ve minimalist çeşitlemeleriyle İslamcılık; Anadoluculuk ve Turancılık çeşitlemeleriyle "Türkçülük" arasında yelpazelenen siyâsal tercihleri de, ancak sürecin jeokültürel yüzü olarak anlaşılmalıdır.

Sınırlı bir etkiye sahip olan ve cümlesi bir şekilde "doğucu" olan sosyalist hareketler ihmal edilerek söylenecek olursa, Türkiye 20.Yüzyıl"da, Atlantik temelli bir kapitalist ekonomi dünyânın yarı-merkez ülkelerinin ortalarında yer alan jeopolitik olgunun adıdır. Devam edeceğiz….

11 yıl önce
Asya yüzyılı başlarken (1)
Yalana maruz kalmak...
Hazreti Yahya"nın başı
Ukbe b. Nâfi’nin cehdi
İğne ve çuvaldız…
İhracatta Türkiye