|
Kissinger ve devlet adamları

Kissenger 100 yaşında hayâta vedâ etti. Son zamanlarına kadar, muvazzaf olduğu zamanlarla elbette kıyaslanamaz ama o yaşta bir insandan beklenmeyecek derecede faal idi. En son Rusya-Ukrayna savaşı husûsunda açıklamalar ve görüşmeler yapmıştı. Hâsılı emeklilik rehâvetine kapılmamıştı.

Kissinger, son temsilcilerini Soğuk Savaş devrinde gördüğümüz modern devlet adamları neslindendi. Artık siyâsal elitler açısından bu tarz figürlerin çok uzağındayız. Bu durumu çeşitli vesilelerle ifâde ediyoruz. Bugünün idârecileri siliklik, vasıfsızlık ve ucuz popülist gösterilerin showman’leri olarak tezâhür ediyor. Meselâ sâbık Fransa Başkanı François Hollande’ı düşünelim. Kendisinden ne kaldı geriye? Tam bir silik başkan profiliydi Hollande. Olaf Scholz da ondan farklı değil. Ne, ne dedikleri anlaşılıyor ne de yaptıkları. Vasıfsızlık mevzû edilecek olursa aklıma ilk gelen sâbık Finlandiya Başbakanı Sanna Mirella Marin ilk aklıma gelen figür. Sanki Finlandiya’da başbakanlık yapacak kimse bulunamadı da o sırada arkadaşlarıyla çılgın bir partiye katılmak üzere otobüs bekleyen Marin apar topar başbakanlık koltuğuna oturtuldu gibi. Showman’ler ise mebzûl miktarda. İtalya bu noktada hakikaten de çok mümbit. Silvio Berlusconi herhalde bu ligde şampiyonluğu kimseye bırakmaz. Sarkozy ve Macron da bu hususta az değildir.

Sanna Mirella Marin, II. Umûmî Harp sonrasında Finlandiya’yı hiçbir kampa sokmayan, tarafsızlık siyâseti üzerinden Baltık gibi son derecede nâzik bir coğrafyanın barışına katkı sağlayan Urho Kekkonen’in uzak ara da olsa halefi. Bu kadarı bile yeter. Finlandiya ne NATO ne de Varşova Paktına dâhil oldu. Finlandiya bir barış diyârı olarak, vasıflı, eğitimli ve medenî bir işgücü ve yatırımlarla göz kamaştırıcı bir kalkınmayı başardılar. Dahası, hukuk ve demokrasi gibi ilkeler üzerinden zenginliğin âdil paylaşımının nasıl sağlanabileceği husûsunda dünyâya timsal oldu. Ak Zambaklar memleketi olarak tanındı. Şimdi artık her nev’i belâyı çekecek bir kararla NATO’ya dâhil olan Finlandiya’nın hâline bir bakalım, neler göreceğiz. Marin Hanım, katıldığı narkotik yüklü çılgın partilerden kalan aklını bu yola koymuştu. Muhtemelen Kekkonen’in kemikleri sızlıyordur..

Vasıfsız, silik ve showman siyâsetçi dalgası kendisine has sansasyonlarıyla siyâsal iklime çocuksu bir şenlik havası da yüklüyor. Bu, onların mâsumiyetine karine oluşturmaz. Tıpkı Weimar Almanya’sında ve daha pek çok yerde yaşandığı üzere faşizm ve nazizmlerin yolunu hazırlıyorlar. Hâsılı ikinci dalganın gelmekte olduğu bugünden belli. Hoş, siyâsetin vasıfsızlık, siliklik ve show gibi çıpalar kazanması da tesâdüfî değildir. Fransa, askerî ve siyâsî kariyeri ile II.Umûmî Harp sonrasında Fransa’nın millî kahramânı hâline gelen De Gaulle’den sonra merkez sağda Valéry Giscard d’Estaing, George Pompidou, merkez solda da François Mitterrand gibiler sahneye çıktılar. Aynı zaman zarfında Almanya’da Helmut Schmidt,Willy Brandt; İngiltere’de ise Churchill sonrasında Edward Heath, Herald Wilson ve James Callaghan gibi liderler vazife gördü. Bu adamların ortak vasıfları, vasatî vatandaşların çok üzerinde bâzı standartları temsil etmeleriydi. Devlet adamlığı gibi, kökleri merkantilizme kadar uzanan, Kardinal Richelieu, Jules Mazarin, Charles-Maurice Talleyrand, Lord George Curzon gibi parlak isimlerle anılan bir neslin halefleri olmalarıydı. Bunlar reelpolitik ile machtpolitik; yâni menfaat güdümlü diplomasi ile savaş arasında müthiş figürlerle dans eden adamlardı.

Gelin görün ki bu adamların dünyâsı son derecede türüşrûyandı. İçlerinde Edward Heat gibi Kilise korolarında ilâhi okuyan, Mitterrand gibi filozof olmasa bile filozof tabiatlı olanlar yok değildi. Ama bu edebî, hafif tertip felsefî ve artistik tarafları zaman zaman açığa çıksa da bu adamların dünyâları çok soğuktu. Bu soğukluk, siyâsetin, bilhassâ demokratikleşmeler üzerinden harâret kazanan epik iklimine rağmen varlık gösteriyordu. Bu “başarılı” devlet adamlığını, kaynar suda inatla yüzen buz kütleleri olarak görmüşümdür. Kaynar iklimde buz kütlelerinin ilânihaye dolaşamayacağını aşağı yukarı kestirebiliriz. Zırâi-ticârî ve sınâî kapitalizmin çıkarlarıyla eşlenen, devlet gibi çok sağlam bir oluşumun ortaya çıkardığı figürlerdi onlar. Ama ulus da bu denkleme, her nev’i ihtirâzî ve itirâzî kayıtlarla dâhil oluyordu. Ulusu taşıyan süreç ise bizzat demokratikleşmenin kendisiydi. Sanayi kapitalizmin, göz kamaştırıcı büyüme oranları ve yatıştırıcı yeniden bölüşümlerle seyrettiği devirlerde ulusun tansiyonu da düşürüldü. Soğuk Savaş sâdece savaşın tansiyonunu düşürmedi, Paris Komünü’nde ve İspanya’da yaşanmış olduğu üzere, muhtemelen yaşanacak olan iç savaşların da tansiyonu düşürdü. İşte devlet adamı nesiller, siyâsetin mağmasının biraz daha derinlere itildiği bu iklimde doğdular ve icrâatlarda ve faaliyetlerde bulundular.

Sanayi “medeniyetinin” çöküşünü idrâk ediyoruz. Siyâsetin mağması bu zelzelelere karşı duramıyor ve yüzeye vuruyor. Yapısal-sistemik bir kriz yaşıyor. Bunu ilk defâ bir kriz olarak yaşamadık. Maşaallah neoliberâller ve postmodernistler yerleşik siyâsal kurumları ve onların başat figürlerini entelektüel ve artistik plânda topa tuttular. Alaysı (grotesk) bir dalgaydı bu ve bir şenlenme kıvâmında geldi. Devlet adamlığı her nev’i yergicilikle (satirizm) ile gözden düşürüldü, Yeni liderler popüler hissiyatlara karşılık veren, sansayonel-skandallı-magazinel çıkışlar yapan, siyâseti dramaturjik kılan (oyunlaştıran) sempatik yaklaşımlar sergilediler. Demokratizasyon da onları kucakladı. Bunun son perdesinin faşizm öncesi vodvil olacağı âşikârdı.

Kissinger, tıpkı hâmisi Rockefeller gibi uzun yaşamanın sırrını keşfetmiş görünüyordu. Âkıbet, o da öldü. Ama târihin seyri düşünüldüğünde biyolojik hayâtı onu 100 sene idâre etmiş olsa da o zâten yaşayan bir ölüydü..

#Henry Kissinger
#Politika
#Süleyman Seyfi Öğün
5 ay önce
Kissinger ve devlet adamları
Orta gelirli konut kampanyasından yararlanabilir mi?
Londra"ya vize
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı