|
Marcuse ve Adorno

Başkaldırının târihi en az artık değerin, eşitsizliğin ve adaletsizliğin târihi kadar eskidir. Gelin görün ki, başkaldıranlar târihin her döneminde birbirine benzemez. Meselâ modernlik öncesinde başkaldıranlar, düne, mâziye; daha berrak söyleyelim, büyük ölçüde yitirilen ya da yitirildiği düşünülen bir Altın Çağ''a göndermede bulunur. Evvel zamanlara dönüş ise onların en büyük özlemidir. Modern insanın başkaldırısı ise bundan çok farklıdır. Modern başkaldırılarda da benzer referanslar görülebilir. Ama bundan çok daha ayırdedici olan, geleceği, geçmişten ayrıştırarak tasavvur edebilmesidir.

19.Yüzyıl siyâsal kültürü ise başkaldırı târihine çok önemli bir başka farklılık kazandırmıştır. Bu farklılık tasarımsaldır. Yâni gelenekte olduğu üzere sadece tahayyül, tasavvur değil, bu kez tasarım, kısaca ideoloji, başkaldırının merkezî ya da baskın niteliğini oluşturmaktadır. Hâsılı, 19.Yüzyıl"da başkaldıran insan, zihinsel olarak şu ya da bu derecede özlediği dünyânın tasarımıyla donanmış durumdadır. İktidâra geldikleri zaman neler yapacağı hakkında bir öngörüsü vardır. Meselâ liberâl bir başkaldırı iktidâra geldiğinde kurucu yasa işine dört bir elle sarılacak, haklar ve özgürlükleri siyâsal hayâtın merkezine koyan, müesses dünyânın insanlara yüklediği yükümlülükleri ise sınırlamaya çalışacaktır. Eğer ulusçu bir başkaldırı iktidâra gelirse, ulus inşası için yapılması gereken ne varsa onu hayâta geçirmeye çalışacak; eğer sosyalistler iktidar olursa, bir hafta içinde bütün özel mülkiyeti ortadan kaldırıp, bankaları, sigorta şirketlerini devletleştirecek, toprak reformuna girişecektir.

20.Yüzyıl, malûm, bir yatışma yüzyılıdır. Merkez kapitalist toplumlarda siyâsal başkaldırı neredeyse sona ermiş, bunun yerini usul, kuralları inceden inceye belirlenmiş olan, sadece yeniden-bölüşümde pay arttırmaya mâtuf gösteriler, yeni bir dünyâyı tasarlayan başkaldırının yerini almıştır.

20.Yüzyıl"da başkaldırı târihinin merkezden çeperlere doğru yayıldığını biliyoruz. Merkez dünyâ yatışırken, çevre coşmaktadır. Ama ilginç olan bu çoşkuyu kuşatan siyâsal kültürün yapılarıdır. Bu yapılar geleneksel başkaldırının tematiklerini, modern ideolojilerin dogmatikleri ile harmanlayan melez yapılardır. Che imgesi, Maoculuk ve benzerleri bu melezlenmenin başat göstergeleri olarak anılabilir. Dikkât çekici olan, bu melez yapıların şaşırtıcı etkileridir. Mesela, dillere destan 68''lilerin siyâsal tepkileri, başkaldırısı olmayan ve insanı edilgenleştiren hâkim Batı siyâsal kültüre karşı çıkıyor, lâkin artık referans bulmakta zorlanıyordu. Sık sık Maoculuk"tan medet umması da bu yüzdendir.

20.Yüzyıl"da başkaldırının bir dereceye kadar romantik, ama çoğu kez hırçın tepkilere dönüşmesi bir etkinlik artışını değil, tam tersine, onu rezaletlerle biten bir çözülmeyi anlatır. Pol Pot Kamboçyası bunun başat ve en dramatik örneğidir. Bu başkaldırıların sözüm ona başarıları, meselâ yine çok tipik olan Çin ve Vietnam devrimlerinin geride hiçbir iz ve etki bırakmadan târihe gömülmesi çok düşündürücüdür.

21.Yüzyıl"da başkaldırıyı sınırlandıran daha fazla etki ortaya çıkmıştır. Çözülmeleriyle birlikte ideolojiler inandırıcılıklarını kaybetmiştir. Bunun yerini yeni ekonomik akılcılığın parlak vaadleri ve ayartmaları almıştır. Söylenenlerin karşılığı olmadığı artık anlaşılıyor. Bu belirginleştikçe devlet ve sermâye teyakkuza geçiyor ve muhtemel başkaldırıları önce manipüle etmek, daha sonra da ezmek için elinden geleni yapıyor. En kolay yollardan birisi insanları kan davalarında birbirine kırdırmaktır. Kültür- politik çağda bu zor değildir. Artık sorumluluk duygularından bile endişe ettiğim postmodern entelijensiyanın, özgürleşme olarak parlattığı sofistike bir siyâsal dilin hayâttaki karşılığı kan davasıdır.

En az bunun kadar hazin olan 20.Yüzyıl"daki kırılmanın, 21.Yüzyıl"da derinleşmesiyle ilişkilidir. Başkaldıran dünyâ kamuoyunun zihninde bir yeni dünyâ tasarımı yok. Sadece birer tepki hareketi olarak tezâhür ediyorlar. Bu ilk kez, 1990''larda küreselleşme karşıtı Dünyâ Sosyal Forumu''ndaki eylemlerde uç verdi. Bugün tablo farklı değil. Son krizlerde meydanları dolduran kaybetmişlerin diline bakmak yeterince kavratıcıdır. Amerika''daki Wall Street''i İşgâl Eylemi, İspanya''daki Öfkeliler Hareketi vd.. Bu hareketlerden dünyâyı değiştirmeye ve daha insânî kılmaya muktedir sonuçlar beklemek saflıktır. Marksist târihçi Hobsbawn''ın "sosyal haydutluk" olarak tanımladığı bir olgunun çeşitlemeleriyle karşılaşıyoruz. "Ey kapitalizm insafa gel; değilse bankamatiklerini kırarım ha..." diyen bir zavallılık örneği. Bu naifliğe kapitalizmin cevâbı önce Robin Hood masalları; yetmediği yerde ise acımasızca indirilen coplar ve sıkılan gazlar olacaktır. 1968''de Marcuse gençleri kışkırtırken, Adorno''nun neden üniversitedeki odasına çekildiğini çok iyi anlıyorum.

11 yıl önce
Marcuse ve Adorno
İyi Ki Varsınız
Bir Başka Mesele: Neden cinsiyet değiştiriyorlar?
Birliğe çağrı
Adamın adı Filistin
Dünya bu gençlerle güzelleşecek