|
Tasarruf dünyâmız (1)

Bu yazı "Mobil telefon mağdur ve mahrumlarına" ithâf olunmuştur...

İçinde yaşadığımız "Kapitalist Ekonomi Dünyâ"nın tasarruf mu; değilse "harcama" eğilimleri üzerine mi kurulduğu doktriner bir tartışma konusudur. Meselâ ünlü sosyolog-târihçi Max Weber, biriktirmeci eğilim olmadan bunun mümkün olamayacağını düşünüyordu. Püritan perhizkârlık yatırımcılığa dönüştüğü için sermâye birikimi mümkün olmuştu. Buna mukâbil; bir başka târihçi Werner Sombart, kapitalizmin harcamacı lüks tüketim güdüsünün üzerine inşâ edilmiş olduğunu ileri sürüyordu. 13-16. Yüzyıldaki kentleşme, toprak aristokrasisini kentli kılmış; bu kesimlerin kendi aralarındaki prestij rekâbeti harcamacı eğilimleri; yâni talebi kamçılamış; önce zanaatkâr dünyâ, daha sonra da manifaktür endüstrisi bu sâyede mümkün olabilmişti. 16-19.Yüzyıl arasındaki Merkantil dünyâ da, bu açıdan ayrıcalıklı kentli kesimlerin irrasyonel tüketiminin târihidir. Kırılma 19.Yüzyılda başlıyor. 19.Yüzyıl, bir burjuva yüzyılıdır. Burjuvalar daha önceki yüzyılların harcamacılığını entelektüel ve ruhsal sâiklerle reddediyorlardı. (Bu kırılma Kıt"a Avrupa"sında hayli şiddetlidir. Ama burjuva reaksiyonların sınırlı olduğu Britanya"da bile burjuva Victoria yüzyılı asla gentry Elizabeth yüzyılı olmayacaktır.)

Aslında Webergil ve Sombartgil bakışın, ilki arz; diğeri talep yönünden doğru olduğu ve birbirini tamamladığı söylenebilir. Bildiğimiz kapitalist üretim fetişinin kendisine talep yaratmakta içine düştüğü kronik sıkıntılardır. Bu sıkıntı kârlılık ilkesi doğrultusunda mâliyetlerin, elbette ki başta ücretlerin minimize edilmesiydi. 19.Yüzyıl, zihniyette tutumlu ve özcü orta sınıf ahlâkını, ekonomide birikimciliği ve düşük ücret siyâsetleriyle birleştiriyordu. İyi ama, kim tüketecekti? Sanayi devrimi sonrasında ortaya çıkan devâsa üretimin müşterisi kim olacaktı? Proleter kütlenin cebi delikti. Dolayısıyla alıcı olamazdı. Orta sınıf perhizkârlıkta karar etmişti. Onlara sâdece kitap satılabilirdi. Aristokratların süngüsü ise, Fransız Devrimi sonrasında düşmüştü. Üretim fetişi tüketimde ya da harcamalarda karşılık bulamıyordu. Bu da durgunluklara ve iflâslara dönüşüyordu. Kapitalizmin mâhut krizleri olarak bildiğimiz döngü budur.

Sözü edilen krizleri 19.Yüzyılda (1789-1945), R. Luxemburg"un çok berrak gördüğü üzere militarizm ile; 20.Yüzyılda (1945-1990) ise Keynesgil siyâsetlerle çözdüler. Nixon boşuna "Aslında hepimiz Keynesçiydik" demiyordu. Genel denge kuramı, sosyal devletçi Batı kadar; devletin üretim faktörlerini optimal düzeyde bir araya getirmesi anlamında reel sosyalizm için de geçerliydi. Üçüncü Dünyâ ya da Bağlantısızlar için de tablo esasta farklı değildir. Kalkınmacılık, karma ekonomiler vd genel denge temelinde Keynesçiliğin çevredeki yansımalarıdır. Demek ki, insanlara ideolojik olarak Üç Dünyâ diye yutturulan dünyâ aslında tek kutupluluğun çeşitlemelerinden ibârettir.

Pekiyi, fark neredeydi? Keynesçilik, en azından merkez kapitalist dünyâ için yeniden bölüşüme açık; diğer iki örüntü, yâni reel sosyalist pratik "tam" olarak; Üçüncü Dünyâda ise "görece" kapalıydı. İşte burjuva perhizkârlığı, ideolojik adanmışlık ve diğerkâmcılıkla birleşerek bu kapanmayı meşrulaştırdı.

Yeniden bölüşümün orta sınıfları daha da güçlendirdiği muhakkaktır. Daha önemlisi, bu süreç işçi sınıfının orta sınıf haline gelmesini sağlamıştı. Böylece talep de, artan gelirlerle arttırılmış oluyordu. Ama Avrupa itibarıyla, harcamaya karşı yerleşik burjuva entelektüalizminin seküler kültürel dirençleri, püritanlığın dinî desteği ile devâm ediyordu. Harcayıcılar ise işçi sınıfından gelen yeni sonradan görme (parvenu) orta sınıflardı.

20.Yüzyıl Avrupa merkezde olmak 20.Yüzyılda; EOS (eski orta sınıf) ile YOS (yeni orta sınıf) arasında gizliden gizliye bir kültür savaşı yaşanıyordu. Meselâ Frankfurt Okulu"nun kitle kültürüne karşı duydukları tepkinin orta sınıf hassasiyetler üzerinden geliştiğini, işçi sınıfı kadar lümpen orta sınıflara yöneldiğini söyleyebiliriz. Buna mukâbil YOS"ın tüketimciliği, ya da harcamaları da halâ mahçuptur. Kendilerine vaziyet eden EOS"ın entelektüel hegemonyası altında yaşıyorlardı. Çok ileri gidemiyorlardı. Hafif kitaplar, mecmualar ve turizm onların can simidiydi... [Devam edeceğiz]

10 years ago
Tasarruf dünyâmız (1)
Kara dinlilerle milletin savaşı
Siyasette yumuşama: Mümkün mü?
Genç kimdir?
Başkan Erdoğan soykırım davasının müdahili olarak ABD’ye gidecek mi?
Özgürlüğün otoriterliği karşısında Filistin taraftarı öğrenciler