|
Anan güzel mi?

Osman Şerafettin Yardımedici adı size neyi hatırlatıyor? Sultanahmet ve Kocatepe''deki kitap fuarlarına gittiğinizde İslâm''ın temel kitabı Kur''an-ı Kerim ile ilgili eserler arasında bu adla yazılmış olanları da görürsünüz. Şerafettin Yardımedici Hoca Ankara ve çevresinde yetiştirdiği yüzlerce hafız tarafından iyi bilinir.

Kendisi Türkiye''nin hiç unutulmaması gereken medya kurbanlarındandır.

1996 yılında, kendisine musallat edilen bir kadın yüzünden, şimdilerde adları değişik vesilelerle gündeme gelen iki televizyoncu tarafından tezgâha getirilmişti Hoca... İki hafta üst üste "Kadınları taciz eden büyü bozucu hoca" diye tanıtıldı televizyon ekranından ve bu durumu onuruna yediremediği için kendi eliyle hayatına kıyıverdi...

Düşünün, yıllar ve yıllarca, vaaz kürsüsünden "İntihar en büyük günahtır, müntehirin cenaze namazı kılınmaz" deyip durmuş bir Hocaefendi, kendi zaafı üzerinden inançlarına saldırıldığı için, intiharı çare olarak görebildi. Allah rahmetini esirgemesin.

Biz bunları da, öldüresiye yayınlarını da biliriz.

Dikkat ederseniz, haftalardır sürdürdükleri ''Deniz Feneri'' eksenli yayınlarda istedikleri sonucu alamamanın şaşkınlığı içerisindeler. Onlara göre her şey âşikâr: Alman polisi Deniz Feneri binasını bastı, bir Alman mahkemesi de derdest edilen belgelerle yöneticilerini yargıladı ve mahkûm etti. Yalnız yargıladıklarını mahkûm etmekle kalmadı Alman mahkemesi, önüne sanık olarak getirilmediği ve yargılamadığı halde dört kişiyi daha ''suçlu'' ilân etti.

Bizdekiler şunu beklediler: "Almanya''da verilen kararı halkımız da benimsesin ve Deniz Feneri''nin kapısına kilit, Almanların suçladığı kişilerin bileklerine de kelepçe vurulsun..." Pek öyle olmadı. Dün bir gazete, etekleri zil çalarak, "Yardımlar yüzde 60 azaldı" haberini veriyordu, ama orta vadede o kadar bile etkisi olmayabilir kopardıkları yaygaranın...

Sebebini buraya yazayım da okuyup öğrensinler: "Biz bu tür yayınları yapanları da, yaptıkları öldüresiye haberleri de biliyoruz çünkü..." İşi tadında bırakmıyor, illâ zora sokmak, mümkünse kan dökmek istiyorlar. İşi tadında bırakabilseler belki daha fazla et-kileyecekler insanlarımızı; ancak öldüresiye yürüttükleri kampanya, insanlarımıza ''Haçlı Seferi'' buruk tadını veriyor...

70 yaşındaki bir din adamını başına kadın musallat edip rezillendirmeleri intihara yol açmıştı; şimdi de yapmak istedikleri bundan farklı değil. Hedef seçtikleri bir-iki kişiyi her gün manşetlerinden düşürmeyerek ele güne rezil etme gayretindeler.

Onlar gayretlerine devam ettikçe, el-gün, ne yapmak istediklerini fark edip tuzaklarına düşmüyor.

"Şaban Dişli" diyorlar... Şaban Bey uzun yıllar Aydın Doğan''ın yurtdışındaki bankasının genel müdürlüğünü yapmıştı. Ak Parti içerisinde Doğan Grubu''na en yakın kişi odur. Arşive girin, Doğan''ın düzenlediği hemen bütün etkinliklerde iktidar partisini Şaban Dişli''nin temsil ettiğini görürsünüz...

Bunu bilmiyoruz sanıp ''Dişlemek'' diye bir tabire dönüştürdüler Şaban Dişli''nin adını.

Dengir Fırat için yaptıkları da aynı şey. New York''taki otel odamdan izlediğim Kemal Kılıçdaroğlu ile Dengir Fırat atışmasında Ak Partili''nin yenildiğini ilân eden yine onlar... Kazanan tarafı ilân etme hakkını ellerinde tutuyorlar ya, bu defa Tayyip Erdoğan''la Deniz Baykal''ı da arenaya sürmek istiyorlar...

Neymiş, medya yoluyla yolsuzlukları sorguluyorlarmış... Helâl olsun.

Bizde böyle fazla akıllılara, "Anan güzel mi?" diye sorulur.

Bir belediye başkanı "Bizim yamyamları doyuramıyorum" diyor, zapta alınan konuşmasında milyarlık rüşvetler adlı adınca sayıldığı halde, başkan CHP''li olduğu için, itirafları duymazdan-işitmezden geliniyor; buna karşılık Dengir Fırat''ın siyasete atıldığı gün bağını kopardığı şirket bahane edilerek bütün bir siyasî kadro yıpratılmak isteniyor.

Biz bunları da, öldürücü yayınlarını da çok iyi biliyoruz.

"Biz" dememe bakmayın, geçmişi çabucak unutanlar, Şerafettin Yardımedici''ye tuzak kurup ölümüne sebep olanların adaletli davranabileceğini düşünenler de çıkabiliyor içimizden... Onların yeniden yaşattıkları benzer olaylar yüzünden bizlerin geçmişi sürekli hatırlatmamız gerekiyor.

Olan gazeteciliğe oluyor. Bir siyasi kadronun emrine veriyorlar gazeteciler kendilerini, onların tezgâhlarının bir parçası haline dönüşüyorlar ve konuyu bütün boyutlarıyla araştırarak sonuca varacak yerde tarafları tokuşturarak karşı tarafı rezil etmeye bakıyorlar.

Kendilerine yazık oluyor.

Ama biz bunları da, yok etmeden doyuma ulaşmayan iştahlarını da çok iyi bili-yoruz.

Hiç değilse bazılarımız biliyor.

16 yıl önce
Anan güzel mi?
Küfre küfür, kâfire kâfir diyememek
Batı çalar, CHP oynar…
Rusya yaptırımları, ABD’nin Türkiye uyarısı ve çifte standardı
Nüfus
Yasa ve toplumsal meşruiyet: 6-8 Ekim davası