|
Bir büyükelçiyi uğurlarken

Çok iyi yetişmiş, uzun yıllar iyi postlarda görev yapmış bir diplomatın kariyerini Türkiye''de tamamlıyor olması bizim açımızdan bir şanstı.

Havaalanlarının şeref salonlarını ilgili-ilgisiz yüzlerce kişi kullanıyor; ben şimdiye kadar VIP hakkı olduğu halde kullanmayan pek az kişi gördüm. En ilginci, Almanya''nın Ankara büyükelçisi Dr. Hans-Joachim Vergau''ydu. Bir gün, sıradan yolcular arasında gördüğümde, "Neden?" diye sormadan edemedim; "Kendi ülkemde olmayan imtiyazları burada da kullanmıyorum" cevabını verdi. Daha sonra, Ankara sokaklarında tek başına dolaşırken gördüğümde, o yüzden hiç şaşırmadım...

Büyükelçi Vergau ülkesine dönüyor. Sadece beş yıllık görev süresini doldurmakla kalmadı, 65 yaşına eriştiği için emekli de oluyor. Berlin''e yerleşecek ve Potsdam Üniversitesi''nde gençlere dış politika ve diplomasi dersleri verecek... Büyükelçinin eşi Gesa''nın ağzından yaş haddinden emekli olup Almanya''ya döneceklerini öğrendiğimde inanamamıştım; hiç de yaşını göstermiyor Alman diplomat...

Türkiye''ye ilk geldiği günleri hatırlıyorum. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel agremanını sunduktan sonra yemeğe alıkoymuş ve uzunca bir süre görüş alış-verişinde bulunmuştu. Umutla doluydu yeni büyükelçi, ilişkileri daha nasıl geliştirebileceği konusunda kafa yoruyordu. İlk yemek yediği iki gazeteciden biriydim. Ankara''da kaldığı beş yıl, Türk-Alman ilişkileri açısından, olağanüstü sarsıntılı geçti. Süresinin Türkiye''nin Avrupa Birliği üyeliğinin ilân edildiği Helsinki Zirvesi ile sona eriyor olması güzel. Helsinki''ye ulaşan uzun ince yolun taş döşeyicilerinden biri odur...

Kendisinin verdiği veda partisine gidemedim, ama İspanyol büyükelçisi Jesus Atienza''nın yakın dostlarını bir araya getiren yemeğini kaçırmadım. Bir masa etrafında toplanmış, kimi diplomat, kimi akademisyen, az sayıda siyasetçi ve gazeteciden ibaret hepi topu bir düzine insan... Büyükelçi Atienza''nın hak edilmiş övgülerinden Alman diplomatın çok duygulandığı belli oldu. Masanın etrafındaki diğer diplomatlar, "Ne güzel bir veda" diye geçirmiş olmalılar içlerinden...

Çok iyi yetişmiş, uzun yıllar iyi postlarda görev yapmış bir diplomatın kariyerini Türkiye''de tamamlıyor olması bizim açımızdan bir şanstı. Almanya''da yanlış anlaşılan konulara açıklık getirmek için olağanüstü çaba gösterdi. Büyükelçiliğin kapılarını sımsıkı kapalı tutan diplomatlardan olmadı; onun zamanında her alandan insan Almanya''dan gelen konuklarla görüşme fırsatı buldu. Her yıl verdiği birkaç büyük resepsiyon önemli herkesi büyükelçiliğin geniş bahçesinde topladı.

Bir ara, Alman hükümeti, İslâm Dünyası ile yakınlaşma girişimi başlatma kararı almış ve dünyanın her tarafından birçok aydını Bonn''da bir araya getirme hazırlığına girmişti. Önemli bir buluşma olacaktı. İran''la sıkıntılı bir ortam doğunca son anda ertelenen o toplantıya Türkiye''den güçlü bir katkı arayışına girmişti büyükelçi Vergau.

Diplomatlarla siyasilerin dostluğu, özellikle zor durumlarda, işe yarayabiliyor. İspanya büyükelçiliğindeki dâvetteki masa komşum anlattı. 1980 öncesinin 70 sente muhtaç, en temel ihtiyaç maddelerinin piyasadan çekildiği günlerinde, kendisinin o zamanki Fransa büyükelçisiyle dostluğunun yararı görülmüş. "Süleyman Bey, bana, Fransa''dan beklenen şeker sevkıyatının para havale edilemediği için geciktirildiğini söyleyip konuyla ilgilenmemi istemişti" diye anlattı politikacı dostum. Büyükelçiye gitmiş ve durumu aktarmış. Sonunda para gitmediği halde sevkıyat yapılmış da şeker kıtlığı sona ermiş...

Hâfızalardan kolay silinmeyecek birkaç çıkışı oldu bu beş yıl içerisinde büyükelçi Vergau''nun. Ankara''da verdiği bir konferansta, Türkiye''nin Avrupalı olma iddiasıyla yaptıkları arasında büyük farklar bulunduğunu açıkça söyledi sözgelimi. Helsinki Zirvesi öncesi, İzmir''de bir konuşma yaparken, "Abdullah Öcalan''ı asarsanız Avrupa Birliği''ni unutun" anlamına gelen bir cümle kullandı. Bu tür çıkışları kulaklara dostça gelmedi, ancak Helsinki Zirvesi''nden olumlu sonucun çıkmasında onun uyarılarının küçümsenmeyecek bir etkisi var...

İspanyol büyükelçi, ilk karşılaştıklarında Alman meslektaşının Hans Christian Klause''den söz açmasından çok etkilendiğini anlattı. Klause, evet itiraf ediyorum, benim bildiğim, tanıdığım filozoflardan değil; ancak İspanyol aydınları onun görüşlerinden yararlanmışlar. "İspanyol modernleşmesi" diye bir şey varsa, bu olguyu kendi ülkesinde pek tanınmayan Alman filozofun fikirlerinin etkileyici gücüne borçluymuş İspanyollar...

Yazarlığı katlanmaya değer kılan özelliklerden biri de, zihin gücüne güvendiği kişiler tarafından okunduğunu bilmektir. Herkes okur, okuyabilir yazarı; ama o, onbinlerce okur arasından belli kişilere sesleniyordur aslında. Yazının aşılayıcı etkisi kalabalıklar içerisindeki o birkaç kişi eliyle hedefine ulaşır. Ankara''da bulunduğu süre içerisinde büyükelçi Vergau''nun okuyucularımdan biri olduğunu bilmek bana her zaman moral verdi.

İspanyol meslektaşı tarafından onuruna verilen veda yemeğinde Marcel Proust''un "Geçmiş Zaman Peşinde" adlı romanından aktardığı şu cümle onun dünyasına da ışık tutuyor. Şöyle yazmış Fransız romancı: "Gerçek keşif yeni yeni yerler öğrenmek değil etrafa parlayan gözlerle bakabilmektir" demiş...

Bu sözleri söylediğinde büyükelçi Vergau''nun gözlerine dikkatle baktım, parlıyorlardı...

24 yıl önce
Bir büyükelçiyi uğurlarken
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet
Bi şey yapmalı!
Hayallerin ötesinde yaşanan bir zaman dilimi
Zengin millet fakir devlet