|
Böyle gelmiş, ama böyle gitmeyebilir...

Bakalım, içinizden hatırlayan çıkacak mı? Ahmet Necdet Sezer''in Çankaya Köşkü''ne çıkışını, seçildiği günlerde, "Mr. Smith goes to Washington" (Bay Smith Washington''a gidiyor) filmindeki, sıradan bir vatandaşın senatör olarak Washington''a gidişine benzetmiştim. Benzerlik giderek beni de şaşırtmaya başladı.

Frank Capra''nın 1939 yapımı filminde, James Stewart''ın canlandırdığı Mr. Smith, izci ruhlu bir vatandaştır. Eyaletin yıllanmış senatörü ölünce, partinin diz boyu yolsuzluğa batmış ileri gelenleri, onun gibi saf birini seçtirmenin tezgâhlarına uygun olacağını düşünürler. Mr. Smith böylece Washington''a gider... Gider, ama halka hizmet mesleği bildiği politikanın ''soygun'' düzeninin devamı için kullanıldığını fark etmesi uzun sürmez. Kimi politikacıları satın alan, kimini rüşvetle hizaya getiren bir düzen kurulmuştur ve düzen, kendisini seçenlere diyet ödemeye yanaşmayan Smith''i, arkasına aldığı medya gücünü de kullanarak, yok etmeye çalışır...

Kurdukları dümene çomak sokmaya kalkan Smith''e, güvenilirliğini zedelemek için, hangi argümanı kullanırlar, biliyor musunuz? Hayır, evini yasal sınırların üstünde kiraladığını söylemezler... Milyonlarca dolar kazanacakları bir baraj projesine, izci bölgesi olduğu gerekçesiyle, karşı çıkmaktaydı Smith; onlar da, sahte belgeler düzenleyerek, senatörün o bölgede arazi satın aldığını ileri sürerler... Paraya pula önem vermeyen bir insana yapılabilecek en büyük itham budur ve kitleler ithamdan gerçekten etkilenir... "Tam zamanı" diyen dümenciler, Smith''i ortadan kaldırmak için yola koyulurlar ve Senato''dan ihracı sürecini başlatırlar...

Bir tek kişi, selefinden devraldığı sekreteri, mâsumiyetine inanır Smith''in ve sahip çıkar yeni senatöre. Onun verdiği taktikler sayesinde bir süreliğine ayakta kalır senatör ve o arada, gerçekleri yazan tek bir gazete olmadığı için, evde basılan broşürlerle derdini halkla paylaşmaya çalışır. İnatçı, kolay vazgeçmeyen, doğrunun sonunda gâlip geleceğine inanan biridir Smith; Senato''da, günler ve geceler boyu durmamacasına, kendini tüketircesine, savunma maratonu gerçekleştirir. Namuslu birinin, aşağılık insanlar tarafından aşağılanmasına daha fazla dayanamayan, ''dürüst'' bilindiği için sözlerine önem verilen, oysa şantaja muhatap olduğundan o ana kadar hep Smith''in aleyhinde konuşmuş bir senatörün gerçekleri anlatması mutlu sonu getirir...

Sinema sanatının evrensel mesajlar sunan bir gücü olduğuna hep inanmışımdır. Amerikan politik sistemini yerden yere vuran böyle bir filmi, "Alman propaganda mekanizmaları tepe tepe kullanır" itirazlarına rağmen çekmek cesaret işidir gerçekten. Nitekim, stüdyo patronları, Columbia''nın sahibi Harry Cohn''a, "Zararı biz karşılayalım, filmi imha et" teklifinde bulunurlar. O döneme göre müthiş pahalı (1,5 milyon dolar) bir bütçeyle çevrilen film, onbir dalda Oscar''a aday gösterilir. Evrensel mesajı sayesinde, gelmiş geçmiş en iyi filmler listesinde her zaman en üstlerde yer alır "Mr. Smith Washington''a gidiyor"...

Bizim yerli Mr. Smith''in de, yıllarca tıkır tıkır çalışmış bir ''kirli düzene'' karşı çıkmayı kafaya koyduğu için, başına gelmeyen kalmayacak gibi. Politika bütünüyle kirli, bütün gazeteciler ayyaş, her insan her duyduğuna inanacak kadar saf değil; çete ve mafya gücüne sahip dümenciler de o kadar akıllı sayılmazlar... Dolayısıyla, "Böyle gelmiş, böyle gider" diyenler, Smith ve benzeri gerçek anlamda ''dürüst'' ve ''samimi'' insanların önemli yerlere gelmeleriyle meydana getirecekleri muazzam farkı hesaba katmayanlardır.

Filmin bence en önemli ayrıntılarından biri, ''izci başı'' Smith''in Washington serüveninde, bizde ''yavrukurt'' olabilecek yaştaki çocukların oynadığı roldür. İthamlar, iftiralar, küstahlıklar ve yalanlar yetişkinleri etkiler, "Galiba bu da diğerlerinden farklı değil" düşüncesi onları teslim alır; ancak çocuklar Smith''in saf ve temiz ruhlu biri olduğunu hemen kavrar ve ona sahip çıkarlar... Bir ara, medya gücünü kullanan Mafya türü bir tezgâhın etkisinde kalmış bütün bir yetişkinler dünyasına karşı çocuklar savaşına dönüşür film; savaşı çocuklar ve ''her zaman çocuk ruhlu kalmış'' Smith kazanır...

"Bu ancak filmlerde böyle olur" demeyin, belki ara sıra, ama gerçek hayatta da doğruların kazandığı durumlar oluyor...

Ne dediğimi daha iyi anlatacağına inandığım yağan yüzlerce okur mesajından ikisi:

"Türkiye''nin önü açılmak üzeredir. Cumhurbaşkanına diyet ödettirmek isteyen çağdışı anlayışı kınıyorum. Cumhurbaşkanımız sayesinde ülkemiz aydınlık geleceğine adım adım yaklaşmaktadır. Başbakan Bülent Ecevit ve Hüsamettin Özkan baltayı taşa vurmuşlardır."

"Yaklaşık 200 yıldır bu milletin kanınını emen, siyaset ve medyada kullandığı maşalarla kendini hep gizleyen habis bir güruhun kuyruğuna basılmıştır. (Bunların) başları sıkıştıkça baskasını suçlu göstererek kamuoyunu manipule etme çabaları artık eskisi gibi sonuç vermiyor. Çünkü, en tepede artık ''yıllarını çözümlere problem üretmiş, kişisel kapris ve hırslarıyla iyi işler yapanların hep karşısında olmuş, yolsuzlukların hepsinin farkında olduğu halde büyük ustalıkla gözlerden gizlenmelerine yardım etmiş'' bir siyasetçi değil, halkın içinden, mütevazı, milleti için hareket eden bir cumhurbaşkanı var."

23 yıl önce
Böyle gelmiş, ama böyle gitmeyebilir...
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet
Bi şey yapmalı!
Hayallerin ötesinde yaşanan bir zaman dilimi
Zengin millet fakir devlet