|
Büyük eksiklik

Hislerim pek az yanıltır beni; öteki dâvetlilerle tanışmaya başladığımda Tahran''daki varlığımda bir gariplik sezmem fazla vaktimi almadı. İranlılar, devrimin 20. yıldönümü törenlerine yurtdışından çağırdıkları dâvetlileri tespit ederken bu defa değişik bir ölçü uygulamışlar. Azadi Oteli''nde kalan 30 kadar dâvetlinin neredeyse tümünün ortak paydası ''akademisyen'' olmalarıydı. Herhalde, "Bu tarihi bir olay, onu en iyi bilimadamları değerlendirir" diye düşünmüş olmalılar... Aralarında her dinden, her mezhepten insanlar vardı, ama Tayland''tan Almanya''ya, Türkmenistan''dan Yunanistan''a, Pakistan, Gana, Sudan, Hindistan ve Güney Afrika''dan İspanya''ya kadar pek çok yerden çağrılan dâvetliler, ya bir üniversitenin rektörüydü, ya da tarih gibi, siyaset bilimi gibi alanların uzmanı.

Bu kadar bilimadamı arasında kendimi yalnız hissettiğimi söyleyemem; ancak diğerlerinden farklı biri olmak öyle ilk sanıldığı gibi insana üstünlük veren bir duygu da değil.

"Neden ben?" Hemen herkesin bir ortak paydaya sahip olduğu bir etkinlikte genele uymadığını fark eden birinin bu soruyu kendi kendine sorması yadırganmamalı. Ben sordum ve şu sonuca kendiliğimden vardım: "Dâvet edecek veya dâvet ettiklerinde icabet edecek bilimadamı bulamamışlardır..." Bugünkü ''irtica sıkıyönetimi'' ortamında, YÖK düzeninde, bir bilimadamı sıkı mı İran''a gitsin? Gitmesi değil, çağrıldığının duyulması bile, hiç kuşkunuz olmasın, o bilimadamının üniversiteyle ilişkisinin kesilmesi için yeterli sayılırdı...

Bunu kafamdan atmıyorum. Bir süre önce, YÖK ilgilileri, bir üniversite rektörünü, birkaç öğretim elemanının İran''a gitmesine göz yummak ile suçladılar. Rektörün, "Giden elemanlar üniversitemizde Farsça dersi veriyorlar; bilgi ve görgü artırmak için, yetkili mercilerin izniyle gittiler" savunması yeterli bulunmadı. Öyle insanlar var ki, geçmişte ilişkileri iyileştirmek için kendilerini İran''daki çeşitli etkinliklere katılmaya devlet teşvik etmişken, bugün vaktiyle görevli gittikleri geziler o insanların başını ağrıtıyor...

Ben kanaatimde ısrarlıyım: Devrimin 20. yıldönümü vesilesiyle ülkelerindeki eğitim kurumlarını tanıtmak amacıyla bu dâveti düzenleyen İranlılar, Türkiye''den "Evet" cevabını veren bir bilimadamı bulamamışlardır. Böyle bir çaresizlik seçimi olmak beni hiç rahatsız etmedi doğrusu; bu sayede, İran''daki çeşitli eğitim kurumlarını gezme, ilk elden bilgi sahibi olma fırsatı bulduğum gibi, çoktandır mahrum olduğum bir ilim atmosferinde yaklaşık 72 saat geçirdim.

Şu soruyu da sormasam kalemim şişer: "Bu tavırla kaybeden kim oluyor?" Bir ülkeyi ''netâmeli'' buldukları için kulaklarını o ülkeye tıkayanlar, gözlerini oradaki gelişmelere körleştirenler, kendi ülkeleri için iyi bir şey yapmış olmuyorlar. Eğer o ülke gerçekten Türkiye için sıkıntı kaynağı ise, onu yakından izlememek tehlikeyi daha da büyütmez mi? Soğuk Savaş döneminde, Amerika''da en değer verilen sosyal bilimciler Sovyetler Birliği''ni izleyen ''Kremlinolog'' sıfatıyla anılanlardı. Bugün de, İran''ı, Irak''ı, Libya''yı iyi bilen bilimadamları paylaşılamıyor Amerika''da. Peki, bizim bir İran uzmanımız, Irak''ta güçler dengesini bilen bir bilimadamımız var mı?

Geçmişte de durum farklı değildi. Kasım Gülek, Soğuk Savaş''ın zirvede olduğu yıllarda, ABD''de düzenlenen bir bilimsel toplantıda ilk sözün, kendisine, "Sovyetler Birliği ile çok geniş sınırlara sahip bir ülkenin temsilcisi burada bulunanların hepsinden daha fazla bilgi sahibidir" girişiyle verildiğini anlatmıştı bana, "Ne kadar utanmıştım, bilemezsin" diyerek... İnsanların ''komünist'' veya ''Sovyet casusu'' gerekçesiyle tutuklandığı günlerden bugüne, Rusya ile ilgili Türkçe yazılmış bilimsel eser sayısı bir elin parmaklarını aşmaz...

Bir Yunan edebiyat profesörü Tahran''a gider; Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan gibi nispeten sıkı ülkelerin üniversitelerinin rektörleri, elbette devletten izinle, devrim yıldönümü dâvetine rahatça katılabilir de, Türkiye, kendi bilimadamlarına Erzurum''dan ötesini ''yasak bölge'' ilân eder. Dillerin ''tehlikeli'' ve ''düşman'' olabildiğine inanan bir mantığı ikna etmekten daha zor ne vardır? Oysa, bazen Hz. Peygamber''e atfedilen bir söz, taa o kadar asır öncesinden, "Bir milletin şerrinden emin olmak için o milletin dilini öğrenmek gerekir" diye bilgelik haykırıyor...

Ekonomik sıkıntılarla becelleşen İran''da bilgisayar programcılığı bayağı seviyeli; dillerini İngilizce bilenlere öğretmek için hazırladıkları bir CD-ROM bulunca pek sevindim. Garsonu, şoförü, gümrük memuruyla halkın neredeyse yarısının Türkçe konuşabildiği İran''da, tek tük karşılaştığım Türkçe bilmeyene derdimi kendi diliyle ifade edememek büyük bir ayıp gibi geldi bana. Kendisi de Farsça bilmeyen Yunanlı edebiyat profesörü, "Hayyâm''ın, Nizâmi''nin, Firdevsi''nin ve Mevlânâ''nın yazdığı dili anlamamak gerçekten büyük eksiklik" dedi.

Bizim ülkemizde daha nelerin ve nelerin ''büyük eksiklik'' olduğunu anlatmam herhalde mümkün olamazdı.

25 yıl önce
Büyük eksiklik
Bölgesel kalkınma, yerel yönetimler ve terör
Manda yuva yapmış söğüt dalına
Amerikan muhafazâkârlarının Trump kavgası…
Boyaları döküldü!
İsmailağa buluşması