|
Hiçbir gerçek gizli kalmaz

"Mithat Perin vefat etti" denildiğinde, doğal olarak, hepimiz, "Türkiye''nin en yaşlı gazetecisi" bilinen Perin''in siyasi mücadelesini değil, meslek hayatının sadece bir gününde yaşananları aklımıza getirdik... Haklıydık da...

Bazen, "Mahkemeye vereceğim" türü sözleri çok ciddiye alıyoruz; oysa bu tehditler eldeki sorunu atlatmaya yönelik oluyor daha çok. Benzer bir olay geçtiğimiz yaz aylarında ''ajan gazeteci'' konusu tartışılırken yaşandı. Mesleğin en kıdemlilerinden, Dünya gazetesi sahibi ve başyazarı Nezih Demirkent, "Evet, Hürriyet''i yönetirken böyle kişilerin varlığını duyardım; ayrıldıktan sonra sordum, öğrendiğim isimler uykumu kaçırdı" demiş ve isim de vermişti. Kast ettiği ismi ve ilgili olayı Yeni Binyıl''da okumuştuk...

Genç okurlar, tarihe ''6/7 Eylül Olayı'' olarak geçen (1955) ayaklanmayı hatırlamayabilirler. Atatürk''ün Selânik''teki evinin bombalandığının duyulması üzerine İstanbul hareketlenmiş, Beyoğlu''ndaki azınlık mağazaları yağmalanmıştı. Olay, ülkemizdeki Rum nüfusun kitleler halinde Yunanistan''a göçüne yol açtı... DP kadrosu 27 Mayıs''tan sonra 6/7 Eylül Olayı yüzünden de yargılandı.

6/7 Eylül''ün sebebi olan "Atatürk''ün evinin bombalanması olayı", tahmin edilebileceği üzere, bir provokasyondu. Bombayı koyanın bu eylemi ''derin devlet'' adına gerçekleştirdiği, o kişinin sonraki ''başarılı seyri''nden belli: O görevi üstlenen kişi valiliğe kadar yükseldi sonradan...

Mithat Perin''in adının karışması provokasyonun Türkiye''ye dönük yüzündendir. Selânik''teki eve bomba konması, eğer haber Türkiye''ye gerektiği gibi yansımaz ve kitleleri heyecanlandırmazsa hiçbir işe yaramazdı. Eylemi planlayanlar, bu amaçla ''tek bir gazete'' seçtiler ve planı başarıyla kullandılar. Vefatından altı ay kadar önce, Mithat Perin, "6/7 Eylül üstüme kaldı, kabak benim başına patladı" diye hayıflanacaktı. Çünkü, Perin''in sahibi olduğu ve o sıralar akşamları çıkan ''İstanbul Ekspres'' gazetesi ''yıldırım baskı'' yaparak haberi kitlelere ulaştırmıştı... Altı ay önceki röportajda (Sabah, Tayfun Hopalı), kendi tâlimatının aksine gazeteye ek baskı yaptırıldığını anlattı Mithat Perin... Başbayi Fuat Büke telefon edip, "Basın, bastığınız gazetelerin parasını peşin vereceğim" demiş... Kendi stokunda yeterince bulunmadığı için bir yerlerden bulup buluşturulan kâğıtla 180 bin adet ek baskı yapmış İstanbul Ekspres... Ne organizasyon ama!

Aynı röportajda, Org. Sabri Yirmibeşoğlu''nun, gazeteci Fatih Güllapoğlu''na, "6/7 Eylül Özel Harp Dairesi''nin işidir" dediği de hatırlatılıyor... Patronunu dinlemeyip bir yerlerden kâğıt bularak normal zamanda 25 bin satmayan gazeteyi 180 bin ek baskıyla kitlelere ulaştıran ''gazeteci'', Nezih Demirkent''in adını anması üzerine "Mahkemeye vereceğim" diyen Gökşin Sipahioğlu''ydu. Gökşin Bey, sonradan Paris''e yerleşip ''dünyanın en büyük fotoğraf ajansı'' SIPA Press''i kurdu...

Özel Harp Dairesi''nin her kademesinde çalışıp sonunda başkanlığını da yapan Org. Yirmibeşoğlu''nun "Muhteşem bir örgütlenme" dediği 6/7 Eylül''ün benzerleri, hem daha önce hem de yakın tarihlerde görüldü. Şu yakınlarda kamuoyunun bilgisi dahiline giren gizli belge ortaya çıktığında alınan ilk tepkinin, "Bu tür çalışmalar hep yapılır" olduğunu unutmayalım. 6/7 Eylül, "Ticareti Türkleştirme" hedefine hizmet eden bir projeydi ve baştan sona ince bir planla gerçekleştirildiği bugün daha iyi biliniyor. 1950 öncesinde yaşanan "Tan gazetesinin tahribi olayı" da benzeri bir eylemdi. Beş yıl kadar önce de, özel televizyonları zapt-u rapt altına alma amaçlı bir ''proje'' hayata geçirildi: O sıralar ''psikolojik harekât dairesi'' kendisine bağlı bakan, "Sırplar Bosna''da kimyasal silâh kullandı" mesajını bazı özel kanallardan duyurdu ve bu yolla kitleler sokağa döküldü. Ertesinde, Meclis''ten bir türlü geçirilemeyen nur topu gibi RTÜK yasası kucağımıza doğdu...

Karmaşık eylemleri ince planlarla hayata geçiren, bereket, vefalı ve kadirbilir bir kurum; hizmetinde kullandıklarını başıboş bırakmıyor; "Kurşun sıkanı da kurşun yiyeni de şerefli" gören anlayışını her ortamda sürdürüyor. Yabancı cezaevlerine düşmüş vazifeşinas tipler, bir bakıyoruz, akıl durduran bir operasyonla kaçırılıyor. Tan gazetesini yıkan güruh arasında yer aldığı kayıtlara geçmiş tipleri, sonraki yıllarda, bir sol partide siyaset yaparken, milletvekili ve bakan olarak görebiliyoruz... Selânik''teki eve bomba koyan eylemcinin valiliğe kadar yükselmesini kimse engelleyemiyor... Kullanılan gazetecilerin başına da -sanıyorum- büyükçe talih kuşları konuyor: Düzgün cümle kuramayan kimileri sütun sahibi oluyor, kimi de yurt içi ve dışında ihtimamla besleniyor...

Mithat Perin, Türkiye''nin o önemli dönemine ait bilgilerin canlanmasına sebep olacak anı kırıntılarını hiç değilse vefatından hemen önce, 83 yaşındayken, anlatabildi. ''Ajan gazeteci'' tartışması, başka hiçbir işe yaramamış olsa bile, sonraları bir siyasi kadroyu suçlamak için yargı konusu dahi yapılmış 6/7 Eylül olayının gerisindeki gerçeklerin biraz daha ortaya çıkmasına yaradı. Başbakanlık yapmış bazı siyasilerin varolduğunu bir kaç gazete yöneticisinin kulağına fısıldadıkları ''ajan gazeteci listesi''nden bir-iki isim bu sayede kesinleşmiş oldu.

Mithat Perin''e Allah''tan rahmet diliyorum...

23 yıl önce
Hiçbir gerçek gizli kalmaz
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet
Bi şey yapmalı!
Hayallerin ötesinde yaşanan bir zaman dilimi
Zengin millet fakir devlet