|
Uluslararası Adalet Divanı’nın kararları ne söylüyor
7 Ekim'den bu yana İsrail’in Gazze topraklarında gerçekleştirdiği terör ve tedhiş faaliyetleri, bütün dünyanın gözü önünde sürdürülüyor. Farklı tartışmaların gündeme geldiği bu süre içerisinde, İsrail’e yönelik herhangi bir caydırıcı uluslararası kararın alınamamış olması, İsrail’in elini güçlendiren fiili bir durum yarattı. Özellikle ateşkes çağrıları ile toplanan BM’de Güvenlik Konseyinin karar alamaması, İsrail’in mevcut politikasını tahkim eden bir iklim oluşturdu. Özellikle ABD, İngiltere ve Almanya’nın koşulsuz destekleri, İsrail’in 7 Ekim’den bu yana sebep olduğu ağır bilançonun derinleşmesine de neden oldu.
Gelinen noktada bugün oldukça dar bir toprak parçasına sıkışan yüzbinlerce insanın temel ihtiyaçlardan mahrum bırakılması, topyekun bir yok etme stratejisinin işlediğini göstermektedir.
İsrail’e yönelik koşulsuz desteğin karşısında, dünya kamuoyunu ayağa kaldıran ve İsrail’in saldırgan politikalarına yönelik farkındalık oluşturan devletler de söz konusu oldu. Özellikle Güney Afrika’nın İsrail’e karşı Uluslararası Adalet Divanı'nda Soykırım Sözleşmesi’nin ihlali gerekçesiyle açtığı dava, söz konusu farkındalıkların en önemlisi idi. 11-12 Ocak arasında karşılıklı suçlama ve savunmaların yapıldığı davanın canlı yayınlarla bütün dünyaya aktarılması, İsrail’in nasıl bir devlet olduğunu gözler önüne sermiştir.
Güney Afrika adına davaya müdahil olan hukukçuların İsrail’in bugüne kadar işledikleri birçok suçun soykırıma doğrudan gerekçe teşkil ettiğini somut verilerle ortaya koyması, davanın İsrail aleyhine sonuçlanması beklentilerini de artırmıştı.
İlgili davada heyetin, Başbakan Netanyahu’nun Amelek söylemlerinin askerler üzerindeki etkisinin gösterildiği videoların yanı sıra fosfor bombasının kullanılmasına kadar bir dizi somut kanıtın varlığı, İsrail’in nasıl bir cinnet halinde olduğunu ortaya koyuyordu.
Uluslararası Adalet Divanı'nın kararları açıkladığı andan itibaren konu dünya gündemine taşındı. İlk aşamada
her ne kadar ateşkes ile ilgili bir kararın alınamamış olmasından kaynaklı bir hayal kırıklığı söz konusu olsa da İsrail’in soykırımcı bir devlet olma suçuyla yargılanacak olması, önemli bir aşama idi
. Özellikle davanın iptali noktasında ısrarlı olan İsrail’in talebinin kabul edilmeyerek sürece devam edilecek olması, İsrail’in soykırımcı bir devlet olma ihtimalinin masada canlı bir şekilde tutulmasını sağladı. Uzun zamandır Holokost üzerinden bir endüstri inşa eden ve bu endüstriyi kendi işgal ve terör politikaları için araçsallaştıran bir devletin, soykırım suçuyla karşı karşıya olması, bu aşamada önemli bir başarı.

HANGI KARARLAR ALINDI

Alınan kararlara bakıldığında, mahkemenin İsrail’in soykırımını önlemek amacıyla bazı tedbirlere başvurduğu görülmektedir. Örneğin İsrail savunma güçlerinin Gazze’ye yaptığı saldırıların durdurularak Filistinlilerin öldürülmesi veya yaralanmasının önüne geçilmesi adına gereken tedbirlerin alınması vurgusu önemli idi. Son günlerde temel gıda maddelerine erişimin asgari seviyelerde olduğu Gazze’ye yönelik insani ihtiyaçların karşılanması kararı da İsrail’in bölgede insani yardımlara yönelik gerekli koşulları oluşturması açısından dikkate değerdi. 17 kişilik mahkeme heyetinin söz konusu kararları 15’e 2 gibi ezici bir çoğunlukla almış olması ise hukukun işleyeceğine dair kanaatlerin canlı tutulmasını temin etmiş ve bir gün İsrail’in soykırımcı bir devlet olarak kategorize edileceği hissini güçlendirmiştir.


KARARLARA YÖNELIK TEPKILER
Kararın hemen ardından, Güney Afrika heyetinin hukuk ve insanlık adına tarihi bir iş yaptığı üzerine pozitif bir gündemin oluşması önemli idi. Nihayetinde Güney Afrika, bir ırkın üstünlüğüne dayalı ayrımcı ve dışlayıcı politikaların acımasızca yaşandığı bir tecrübenin içerisinden geliyordu.
Söz konusu acı tecrübeleri bertaraf ederek apartheid rejimine son veren Güney Afrika’nın böyle bir davada dünyaya ilham olması, kendi tarihsel kodları ile oldukça uyumlu idi.
Neden Güney Afrika’nın sürece dahil olduğu tartışmaları bu tarihsel gerçeklikler üzerinden okunduğunda, aslında tablonun ne denli uyumlu olduğu da görülecektir.

Peki bu kararlara rağmen İsrail’in kendisini savunma hakkı üzerinden söz konusu eylemlerine devam etme ihtimali nedir? Bilindiği üzere söz konusu kararları uygulayacak bir kolluk mekanizmasının olmayışı İsrail’in bu kararlara ne kadar uyacağı ile ilgili endişeleri de artırmaktadır. Nitekim Netanyahu'nun mutlak zafere kadar devam edeceklerini söylemesi, İsrail’in kararlara ne kadar riayet edebileceğini de göstermektedir. Benzer biçimde Hükümet Sözcüsü Eylon Levy’nin konu ile ilgili uluslararası basına verdiği demeçlere ve canlı yayınlardaki açıklamaları, İsrail’in meşru müdafaa hakkı üzerinden savaşı sürdüreceğine yönelik vurguların oldukça baskın olduğunu göstermektedir.

Bütün bu tartışmalara rağmen mahkemenin bu yönde bir kararlar vermesi, küresel vicdanın sesi olabilmek adına ümit verici.
Dünyanın en güçlü devletlerinin silah ve lojistik destekleriyle bir açık hava hapishanesine dönüştürülen Gazze’ye yönelik bu denli saldırgan politikaların bir gün soykırım olarak tanımlanma ihtimalinin diri tutulması, insanlık ve hukuk adına önemli.
Batının en güçlü medya organizasyonlarının görmezden geldiği ya da bağlamı farklılaştırarak sunduğu mahkeme sürecinin, dünyanın muhtelif yerlerine canlı takip edilmesi, bugünden itibaren birçok şeyin değişmeye başladığının bir işareti olarak yorumlanmalıdır.
#Gazze
#İsrail
#soykırım
#ABD
#Avrupa
#Siyonizm
#Uluslararası Adalet Divanı
3 ay önce
Uluslararası Adalet Divanı’nın kararları ne söylüyor
Sosyal politikalar ve belediyeler
Ukbe b. Nâfi’nin cehdi
İğne ve çuvaldız…
İhracatta Türkiye
Hizmet sektöründeki enflasyon işleri zorlaştırıyor!