|
Babaların anlattığı hikayeler


Mağripli bir dilenci, Halep’in kumaşçılar çarşısında şöyle haykırdı diyor Sâdi; “Ey servet sahipleri, eğer sizde insaf, bizde kanaat olsaydı, dünyada dilenme adeti kalkardı”.

Toplumlarda
dilenciliğin ve yoksulluğun
artmasının suçlusu sadece servet sahipleri değil, sadece idareciler de değil.
Kanaat
etmesini bilmeyen,
israfı
önemsemeyen insanlarımız da yani biz de hepimiz bu suçun ortağıyız.

**

10-15 yaşlarındayken köyün gençleri geceleri bahçelere hırsızlık yapmaya giderlermiş.

“Beni hiç çağırmazlardı”
diyordu.

Çalmayacağını biliyorlardı.

Ambar memuru
olarak işe başladığı fabrikada İngiliz mühendisin kendisini bir hafta izlediğini sonra fabrika yöneticilerine, “Bu adamı
daimi
olarak işe alın ne çalar ne çaldırır” dediğini, bu sözü de işe alınırken yöneticinin kendisine aktarmasıyla öğrendiğini söylerdi.

**

Bir de toplumda
utanmanın, ar damarının
iyice zayıfladığına dikkat çekmek için başından geçen şu hikayeyi anlatırdı; “Her yıl yakın köylerden birinde yaşayan uzak bir akrabam olan kadına tenekeye kışlık peynir yaptırırdım. Yaz sonu bitmiştir gidip alayım diye arkası kasalı Anadol pikabımla öğleden sonra köye gittim.
Uzak akrabam olan kadın
tarladaymış. Arabayla tarlaya kadar gidip peyniri almaya geldiğimi söyledim.

“Eve gidip alalım” dedi.

Ben de tamam almaya gidelim deyince tarladan çıktı arabanın kasasına bindi.

“Ön tarafa şoför mahalline niye gelmiyorsun” dedim.

“Devam et” dedi.

Akrabam olduğu halde ön tarafa oturmayı tercih etmek yerine arabanın kasasında gelmeyi tercih etmişti.

Neden?

Etraftaki
densizlerin, dedikoducuların, öküzün altında buzağı arayanların, gıybeti muhabbet sananların diline malzeme vermemek için.

“O kadının hassasiyetini şimdi kimsede göremiyorum. İnsanlara dedikodu malzemesi vermemek de bizim vazifelerimizdendir” derdi.

**

1980’lerde çimen yeşili
volkswagen
marka arabasını mahallede vermediği delikanlı yoktu.

Bizim mahallede sevgilisini, sözlüsünü nişanlısını bu arabayla gezdirmeyen delikanlı yoktur.

Hayır diyemezdi, işim var da diyemezdi.

“Biz yalan söylemesini öğrenmedik. İhtiyacı olmasa istemez” derdi.

Suistimal ederler miydi?

Ederlerdi.

**

1950’lerde Kandıra’da
çulluk borsası
varmış.
Köylüler kışın
serpme
dedikleri tuzakları geceden kurarlar sabah çulluk yakalandıysa alırlar ve onu 20 km mesafe uzaklıktaki, Kandıra’ya yürüyerek götürürler, çullukları satıp aldıkları parayla
gaz ve tuz
alıp yine aynı gün köye dönerlerdi.

Gaz ve tuzdan başka diğer ihtiyaçlarını kendileri üretirlerdi.

Şekeri pancardan, yağı keten tohumundan, elbiseleri de keten sapından iplik üreterek yaparlardı.

Ayakkabılar da deriden yapılmış
çarıktandı
.

**

Babası köyün meydanına keserle ağaçtan yaptığı dişlileri olan basit bir makineden yaptığı
bezirhanesiyle
ile keten tohumunu yağa dönüştürüyordu.

Ketenden çıkarılan bu yağ hem kandillerde ışık, aydınlatma için hem de yemeklerde kullanılıyordu.

**

O zamanlar tuğla ve kiremit ocaklarında ürettikleri kırmızı tuğlaları öküz arabalarıyla 30 km uzaklıktaki Kartepe bölgesine satmaya getirirlermiş.

Tuğlalardan
kazandıkları parayla da o bölgede yetişen
tütünleri
satın alıp köylerde satarlarmış.

Babasının nasıl bir insan olarak bilindiğini bu hikâye ile anlatmıştı bir gün;

Bize 20 km uzaklıktaki
Bayraktar
köyü bölgedeki en büyük alevi köylerinden biri.

Aleviler de Salim ağayı çok severler.

Köyden biri tuğla ve kiremit istemiş.

Öküz arabasına kiremit ve tuğlaları yüklemişler ve Akmeşe üzerinden bayraktar köyüne varmışlar.

Tuğla ve kiremitler adamın ihtiyacından fazla gelmiş.

Arabada tuğlaların üçte biri kalmış.

Biz kalanlarla geri dönmeye hazırlanırken köyün muhtarı, “
Biz Salim ağayı kalan tuğlalarla geri gönderemeyiz. Herkes parası miktarınca artan tuğlaları alsın
” der.

Köylüler elde kalan tuğla ve kiremitleri alınca hem tuğlaları geri götürmekten hem de yükten kurtulmuş olurlar.

**

Bu hikayeleri anlatacak adam yok şimdi.

Sağken
babanızın ananızın sevdiklerinizin
kıymetini bilin.

Onlarla bir arada olmayı ertelemeyin, görüşmemek için bahane bulmayın.

Önceliğiniz işiniz değil sevdikleriniz olsun.

#Aktüel
#Babalar Günü
#Yaşar Süngü
1 yıl önce
Babaların anlattığı hikayeler
‘Mutlaka döneceğiz’ ya da Nekbe’dir yaramızın adı
O güne geri dönmek
‘İletişim aklı’
Bir sen bir ben bir de aile
Deprem gerçeği, ekonomi güvenliği ve TOBB Genel Kurulu’ndan yansıyanlar