|
Zengin millet fakir devlet

Mal satmak bizde sevimsizdir. Alınmış alınmıştır bir kere. Ne alırsan ucuza alırsın hem.

Hatta Anadolu’da miras malı satmak ar sayılır. Mal satanlara iyi gözle bakılmaz, müflis görülür.

Bunlar düstur. Gençlere hayat dersi. Konumla da bağlantılı ama tümüyle değil.

Şimdi konuma gireyim.
Öyle bir ortam var ki millet devletten daha zengin, öyle de bir ortam var ki devlet milletten daha zengin.
Toplumda gelir dağılımının bozulmuş olmasının ürettiği bir “
sanrı
” bu.
Doğrusu ne millet yoksul olmalı ne de devlet acze düşmeli…
Temel problemlere değil de yüzeysel problemlere odağın kayması bu
sanrı
yüzünden.

Dağ gibi kamuda verimlilik meselesi üç beş ya da üç yüz beş yüz her neyse araba satışına kurban ediliyor.

Bu otomobillerin satılması değil mesele,
alınması
. Eğer fazlalıktılarsa…

Üst Düzey Kamu Yöneticilerinin İkinci Maaşı

Osmanlı’da kamuda yükseltme için maldan mülkten fedakârlık yapıp vakıflar kurmak ve kalkınma projelerinin sponsoru olmak gibi işlerin belirleyici görüldüğü kaydedilir. Paşa ünvanlı isimlerle anılan birçok cami, külliye, çeşme, imaret bulunması belki bu yüzden yahut bu sayededir. Fakat bu usulün eleştirildiğini, müsadere ithamıyla yüzleştiğini görürüz.

Cumhuriyet’e geçişle bu iklim de değişmiştir zaten. Yükselenler fakirleşmez aksine zenginleşir. Cumhuriyetten beklenenin bir kısmının da bu olduğunu sanırım söylemeye gerek yoktur. Sonuçta cumhuriyette yükseltme alt gelir grubundan da olabilir. Kapitalizm de bu yüzden cumhuriyet taraftarıdır. Efendilerin değişmediği ama diğerleri arasında aşağı yukarı hareket mümkün olduğu için... Bu mekanizma kapitalizme işlerlik kazandırır.

Yükselenlerin zenginleşmesi çoğu durumda ise sevimsizdir. Şaibeli bile görülür ki bu da kapitalizme uyar.

Türkiye’de bilinen bir uygulama var. Üst düzey kamu yöneticilerine birden fazla gelir sağlanıyor. Sonra günü zamanı gelince tek tek isim bazında bu durumları gündeme getirilip başlanıyor aynı tartışmalar tekrar tekrar yapılmaya. İlk bölümde bahsettiğim
sanrı
yüzünden, yani devlet ile millet arasındaki zenginlik-fakirlik farkı yüzünden, konu taban buluyor.
Fakat aynı
sanrının
zengin millet tarafından meseleye bakıldığında üst düzey kamu yöneticisinin aldığı ikinci ücret değil, birincisi yani asıl iştigali olan devlet görevinden aldığı maaşın yeterli olup olmadığı tartışma konusu olmalıdır. Doğrusu budur.

Kimse kimseyi kandırmasın. Kimse kendini de kandırmasın. Türkiye gibi yüksek veya çok yüksek ücretlerin görüldüğü bir ülkede A grubu memurlar ve üst düzey kamu yetkililerin aldığı maaş görece düşük.

Ama şu da söylenebilir emeklilerin veya ortalamadakilerin aldığı maaşa göre de yüksek.

Meselenin kafa karıştırıcı görünmesi ölçüt olarak bu karşılaştırmalara başvurulması nedeniyledir.

Kamuda ücretler, alınan sorumluluğun karşılığı kadar olmalı. Başka ölçüt aranmaz.

Bu sefer de sonsuz sorumluluk alanlara ne ücret ödeneceği meselesi karşımıza çıkabilir. Fakat bu tartışmayı sulandırmak olur.

En basitinden söylersem; kamuda A grubu memurlar ve üst düzey yöneticilerin devlet görevinden aldığı ücretin, ikinci bir gelir uygulamasını kişi kişi değil, tümden tartışmalı kılacak kadar tatmin edici olması gerekir.

Ancak bu konunun, şimdikinden farklı olarak, doğru biçimde tartışılabilmesi için Türkiye’nin çok zamana ihtiyacı var.


Memura var, işçiye yok mu?

Türkiye’de artık asgari ücret işçiyi değil, işvereni koruyor. Son yıllardaki artışlar gerçekte artıştan çok piyasa gerçeğinin teyit edilmesiydi.

Her defasında artış piyasada ücretlerin çıktığı en alt seviyeye tabela ücretini taşıdı. Zaten o yüzden her defasında işveren tarafı masadan mutabık ayrıldı.

Çünkü bugün asgari ücretin, ücretliyi değil, kendilerini koruduğunun farkındalar. Ama gel de bunu ücretliye anlat tabi. Asgari ücret kalksa işveren de işçi de özgürleşecek ama bunun için de Türkiye’nin zamana ihtiyacı olduğu kesin. En azından işlerin niteliği değişip ücretliler belli bir kavrayışa erişinceye kadar…

Ancak belki, kavrayışlar yetişmediği halde, asgari ücretin imalat sanayini hizmetler sektörüne boğdurduğu görülürse işler değişir. İmalat sanayindeki açık pozisyon sayısı herhalde bir gün dikkat çekecektir.

Şurası da kesin ki Temmuz’da asgari ücrete zam yapılmasına işverenler karşı çıkmaz. Az ya da çok…

Ama ne hikmetse memurların alacağı enflasyon farkı, yanlış kabul etsem de asgari ücretlilerden (ve onlar üzerinden diğer ücretlilerden) esirgeniyor. Tarafların razı olduğu ya da olabileceği bir işe neden karşı çıkılır ki?

O zaman Ocak’ta neden zam veriliyor, sorusunu sormak gerekmez mi?

Dengelenme yılı olarak 2025 yahut 2026 tarihlenirken Temmuz’da zamdan geri durmak doğru olmaz. Üstelik kamu kesimi ile özel kesim ücretleri arasında fark oluştu. İşgücü arzı kamuya yöneldi. Böyle olursa fark Temmuz’da daha da artacak.

Al işte şimdi de devlet zengin zam yapıyor, işveren fakir yapamıyor…

Düşük borçlu bir maliyeyi verimlilik yerine tasarrufla halkın önüne atmanın neden olduğu bu
sanrıdan
umarım kısa zamanda çıkılır. Yoksa her şey birbirine karışacak…
#Ekonomi
#Yusuf Dinç
#Politika
14 gün önce
Zengin millet fakir devlet
"Dersim" Üzerine,...
Kürtlerin Ortadoğu/İslâm Coğrafyasındaki Rolü ve Geleceği
Kürtler ümmetin neresinde duruyor?
PKK yokmuş gibi Kürt sorununu, Kürt sorunu yokmuş gibi PKK sorununu çözmek
Osmanlı Hanedanı ve Kürtler-1