|
Öznenin dili, dilin öznesi

Dil, Özne''nin evidir. Öznenin varoluş şartı, imkanı, dinamiği ve "yer"idir. Diliniz yoksa konuşamıyor ve varolamıyorsunuz; konuşamaz ve varolamazsınız; özgün, özgürleştirici ve özneleştirici bir iddia ve söz sahibi olamıyor ve olamazsınız demektir.

Konuşamıyor ve varolamıyor olmak, iddia ve söz sahibi olamıyor olmak, asla ÖZNE (=tanımlayan, belirleyen, eyleyen ve söyleyen) olamaMak ve NESNE (=tanımlanan, belirlenen, başkalarının yaptıklarını yapan ve söylediklerini söyleyen) olmaya; yani başkalarının ürettiklerini tepe tepe tüketerek asalak veya parazit gibi yaşamaya mahkum olmak demektir.

Oysa bu, tastamam onur kırıcı bir durumdur. İnsan, ancak onurunu koruyabildiği, onurlu bir hayat sürdürebildiği, onurlu bir şeyler yapabildiği zaman insan (yani ÖZNE) olabilir. Başkalarının haklarına ancak o zaman riayet edebilir; başkalarının haklarını çiğnememeye, başkalarının da kendilerine özgü varolma, konuşma, eyleme ve söz söyleme hakları olduğunu bihakkın korumaya, kollamaya ve varkılmaya ancak o zaman özen ve çaba gösterebilir.

Onursuzluk, insanın insanlığını yok eden bir hali pürmelal durumudur. Onursuz insanlar, asla kendileri olamazlar; dolayısıyla kendileri (olarak) konuşamazlar; hep "sözcü"lük yaparlar: Başkalarının ağzıyla ve başkaları adına konuşurlar. O yüzden onursuz insanların bu dünyada ve bu dünyaya bir şeyler söyleyebilmeleri ve yapabilmeleri imkansızdır. Onlar hep yıkarlar; her şeyi tarumar ederler. Özne olamazlar ve özne olamadıkları için de, herkesi tıpkı kendileri gibi nesneleştirmekten (köleleştirmekten, asalaklaştırmaktan) başka bir şey yapamazlar.

Bu temel gerçeklerden yola çıkarak, Türkiye diye bir "yer" yok, diyorum. Türkiye, "modern Türkiye" olmaya soyunalı beri, Türkiye olabilmiş ve varolabilmiş değil. Çünkü Türkiye sözümona "modern Türkiye" olalı beri, hiçbir zaman ÖZNE olamadı. Hiçbir zaman tanımlayan, belirleyen, eyleyen, konuşan, kendine özgü iddiaları, söyleyecek sözü, sözün özü kendine özgü DİL''i olan aktif bir "aktör" olma iddiasına ve imkanına sahip olamadı; böyle bir iddiaya ve imkana sahip olmak da istemedi. İsteyemezdi; çünkü "modern Türkiye"nin konuşmasını, varolabilmesini, iddia ve söz sahibi olabilmesini mümkün kılabilecek bir dil''i yoktu/r. Veya başka türlü söylendikte, "modern Türkiye", konuşmasını, varolabilmesini, iddia ve söz sahibi olabilmesini mümkün kılabilecek "DİL"ini (şartlarını, imkanlarını, dinamiklerini) yok etme "iddia"sı ile yola koyulmuştu.

İşte bu nedenledir ki, "modern Türkiye" hep NESNE oldu. Yani, ya hep başkaları tarafından belirlendi, tanımlandı, şekillendirildi, yönlendirildi; ya da başkalarının iddialarını, dilini konuşmaya; dolayısıyla başkalarının geliştirdiği proje, strateji ve ideolojileri uygulamaya kalkıştı.

Başkalarının konuştuğu dili de konuşabiliyor olmak bir avantaj, bir imkan olarak görülebilir; ve öyledir de. Ama siz kendi "dil"inizi bilmiyorsanız; yok etmişseniz, başka bir dili hakkıyla öğrenebilmeniz ve başka bir dili avantaja, imkana dönüştürebilecek şekilde bihakkın, hakkını yemeden konuşabilmeniz mümkün değildir.

O yüzden sürekli olarak başkalarının ürettiklerini tüketmekten başka bir şey yapamadık; parazit veya asalak gibi yaşamayı yaşamak sandık. Bu nedenledir ki, "modern Türkiye" olarak hem bu dünyaya özgün bir şeyler söyleyemedik; hem de böylesi bir durumun bizi, KENDİ''mizi asla ÖZNE konumuna getiremeyeceğini farkemediğimiz için ÖZNE olmaksızın, kendi''mize özgü bir dil konuşmaksızın, dolayısıyla kendi''mize özgü iddia ve söz''lere sahip olmaksızın bu dünyaya özgün ve özgürleştirici bir şeyler söylenilemeyeceğini ve söyleyemeyeceğimizi bir türlü kavrayamadık. Elbette ki kavrayamazdık; çünkü kendimizi özne yapabilecek, dolayısıyla bu dünyaya dün olduğu gibi bugün de bir şeyler söyleyebilmemizi mümkün kılabilecek temel dinamikleri, şartları, imkanları dinamitlemiş, yoksaymıştık.

Oysa bir ülkenin hafızası, tecrübesi, birikimi, hayat ve hayatiyet kaynağı, varoluş biçimleri ve imkanları demek olan kendi temel dinamiklerini, varlık nedenini, varoluş şartlarını ve imkanlarını, yani kültürel ve entelektüel haritasını dinamitlemesi, paramparça etmesi, o ülkenin bir şekilde "intihar" etmesi demekti.

İntihar''a soyunan birinin söylemek istediği iki şeyin varlığından sözedilebilir: İntihara soyunan biri, birincisi, içinde yaşadığı dünyanın veya hayatın anlamını yitirdiğini ilan ediyor; ikincisi de, kendisinin "intihar"dan (yani intihar eylemine soyunarak her şeyi temelden protesto etmekten) başka söyleyeceği bir şeyi kalmadığını ifşa ediyor demektir.

Artık şu gerçeği tüm çıplaklığıyla kavramamız ve görmemiz gerekiyor: Türkiye, "modern Türkiye" olmaya soyunalıberi asla Özne olamamış; hep Nesne olmaya mahkum olmuştur. Çünkü Türkiye, dil''ini (özne olmasını mümkün kılabilecek iddia ve sözlerini, temel dinamiklerini, imkanlarını, sözün özü "EV"ini) tarumar etmiş; adeta intihara soyunmuştur.

Oysa Türkiye''nin "intihar"a soyunmasını, yani iddialarını ve sözlerini terketmesini gerektirecek ciddi bir durum yok. Aksine, Türkiye''nin iddia ve söz sahibi olmasını, dolayısıyla özne olarak konuşmasını ve varolabilmesini mümkün kılabilecek esaslı imkanları ve dinamikleri var. Türkiye''nin yapması gereken şey, bizim bugüne kadar özne olmamızı, onurlu bir şekilde konuşmamızı, iddia ve söz sahibi olmamızı mümkün kılan ve yeniden özne olmamıza imkan tanıyabilecek dinamikleri keşfetmesi, yeni bir dille ve duyarlıkla, yaratıcı bir ruh ve kurucu bir irade ile bu dinamikleri çağdaşlaştırması, dolayısıyla tarihe ve zamana özne olarak ve onurlu bir şekilde "müdahale" edebilmesi her an ve her zaman mümkün.

Sorun da burada gizli: Dünyanın ve ülkemizin yepyeni arayışların ve oluşumların eşiğine sürüklendiği bir "belirsizlikler çağı"nda Türkiye, nasıl yeniden özne olabilecek?

23 yıl önce
Öznenin dili, dilin öznesi
Korku zamanı
Boykotta kafalar neden karışık
Kimin enflasyonu
Terör örgütü elebaşı olarak İsrail portresi…
Hamas’ın ateşkesi kabulü ve İsrail’in Refah Operasyonu