|
Saddam, Kaddafi, Esed ve Soçi
Başlığı biraz tuhaf buldunuz değil mi? Ortadoğu’yu sıkı takip edenler için bir tuhaflık yok aslında. Onlar bu üç ismi de diktatörlük ve i
ktidarları uğruna halklarına zulmeden liderler
olarak tanımaktadırlar. İlk ikisinin hatırda kalan son görüntülerinin benzerliği de cabası. Ama ben burada Ortadoğu’da y
aşananların pek bilinmeyen arka planından
ve Soçi’deki toplantıdan söz edeceğim.

SADDAM’A MUHALEFET Mİ, ABD’YE SADAKAT Mİ?
2002 yılının son mevsiminde Saddam saraylarındaki en mahrem yerlerini bile dünyaya daha doğrusu kendisine kimyasal suçlamalar yapan ve ABD’yi temsil eden heyete açmıştı. Her ne kadar suç delili bulunmasa da Baradey başkanlığındaki bu heyetin her anlama gelen raporuna istinaden ABD bir harekât yapmak niyetindeydi. BM’yi ikna edecek birçok -sahte- delil üretilmiş ama
harekâtın meşruiyetini sağlayacak muhaliflerin de organize edilmesi
gerekiyordu.

İşte hikâye burada başlıyor.

ABD’nin harekâtına karşı olmam ve Irak meselesi ile ilgilenmem hasebiyle bir davet aldım. İcabet etmemek olmaz. Dönemin en sıcak mevzusu ve belki de müspet birkaç laf etme şansımız olur diye kabul ettim. Gözden ırak, ülkemizin şirin bir kasabasındaki otele gittiğimde kimler yok ki? Irak’ı temsil ettiğini iddia eden bir cümle ecnâstan,
Sünnîsi, Şiîsi, Keldânîsi, Asurîsi, Türkmeni, Kürdü
, hemen herkes orada. Tabii ev sahibi ülkenin temsilcilerinin yanı sıra herkesten çok hevesli
ABD temsilcileri
.
Toplantı başladı. Herkes eteğindeki taşları döküyor. Saddam’ın zulmü anlatılarak bir an önce kurtulmanın naraları atılıyor. ABD’liler söze karışmıyor ama sıkı takip ederek notlar alıyorlar. Yapılan
konuşmaların hiçbirinde Saddam sonrası için bir çözüm önerisi yok
. Üstelik burada toplananların nerede ise tamamı son 15-20 yılını dışarıda geçirmiş, benim kadar Bağdat’ı, Basra’yı, Necef ve Kerbela’yi bilmiyorlar.
Eski Irak Londra Büyükelçisi ve bir Türkmen olan
Nejdet Safvet
başkanlığındaki oturumda konuşma sıram geldiğinde katılımcıların kürsüden nasıl göründüklerini anlatarak söze başladım. Bu duygusal görüntünün Irak sorununa çözüm getiremeyeceğini,
daha akılcı ve içeriden çözümler üretilmesi
gerektiğini söylediğimde başta ABD’liler olmak üzere salondaki hemen herkes memnuniyetsizliğini gösterdi. Hele son sıralarda oturan bazılarının bana attıkları istihzâî gülüşlerini unutamıyorum. Özetle daha önce Saddam aleyhinde yazmış biri olarak kendilerine, “Saddam’ı devirebilirsiniz ama elinizde bir reçete olmadığı için yeni, üstelik ABD destekli diktatörlere mahkûm olursunuz” dedim. ABD’yi lafın arasında geçirmem tekrar rahatsızlık yaratınca, oturum başkanı havayı yumuşatmak adına bir fıkra anlatmaya başladı:
“Irak Yezidilerine neden şeytana taptıkları sorulduğunda şöyle cevap verirlermiş: Biz Yüce Allah’ın varlığına inanıyoruz, üstelik engin merhametine de güveniyoruz. Ayrıca şeytanın gücünü ve merhametsiz olduğunu da biliyoruz.
Bizim şeytana tapınmamız sevgimizden değil, gaddarlığından korkmamızdandır
”.
Bu sözler akabinde, “merak etme
bizim ABD sevdamız da bundandır
” cümlesi eklenince salondaki hava yumuşamadı, bilakis ABD temsilcileri salonu terk etti.

Bundan sonrasını biliyor ve Irak’ta şimdi yaşananları da görüyorsunuz.

KADDAFİ’NİN MUHALİFLERİ KİMLERDİ?
Arap Baharı diye nitelenen toplumsal hareketlenme ortaya çıktığında herkesin gözü Tunus üzerinde iken ben yıllarca ilgilendiğim ve
Türk-Libya Dostluk Cemiyeti
adına iki ülke arasında iyi ilişkiler kurulması için çalıştığım Libya’yı takip ediyordum. Sürekli yerli kaynaklar ile temas kurarak, Arap Baharı’nın yansımalarını anlamaya çalışıyordum. 2011’de, Libya’da Kaddafi’nin hâlâ sokakları kontrol ettiği bir tarihte
İstanbul’da bir toplantı
yapılacağını öğrendim. Bu sefer doğrudan davet almadım ama dolaylı bir daveti değerlendirerek büyük bir otelimizdeki toplantıya gittim.
Karşımda neredeyse 2002 yılındaki manzara vardı. Çeyrek asırdır veya daha fazla Libya’dan uzak kalan diasporadaki bütün
muhalifler toplanmış Libya’ya don biçiyorlardı
. Libya, Irak gibi heterojen bir yapıya sahip değildir. Birbirine benzeyen ama çeşitli sebeplerle Kaddafi’ye muhalif olmuş ya da
gerçekten zulmüne maruz kalmış
insanlardan oluşuyordu kalabalık. Hatta bazıları çoluk-çocuk ailece muhalefet toplantısına gelmişlerdi. Birçoğu ile konuşarak dertlerini anlamaya çalıştım. Tek söylemleri “Kaddafi zalim, iktidardan düşmelidir” idi. Toplantıda Türkiye’den de isimler vardı ama gözlerim başkalarını aradı.
Gördüklerim ve duyduklarım ile Libya’yı tanımayan
Kaddafi muhaliflerini Türkiye’de toplayanların da ABD
olduğunu anlayıp, başka bir toplantıyı bahane ederek oradan ayrıldım. Ertesi gün ben toplantıda iken haklılığımı teyit eden bilgiler de ulaştı.

Bundan sonrasını da biliyorsunuz.

CENEVRE, ASTANA, SOÇİ
Suriye’de barışçı ve hatta masumane olaylar başladığında zalimane tepki veren Esed rejimine Rusya hariç neredeyse bütün dünya tavır almıştı. Ancak mesele bu sefer çok farklıydı. Sadece muhalefetten alınacak meşruiyet ile sorun çözülemeyecekti. Burada
ABD’nin kararsız tutumu ve sayamayacağımız onlarca hata zincirinden
sonra bugüne gelindi. Bu süreçte Suriye’de akan kan durdurulamadı ama muhalifler ve rejim taraftarları uluslararası sistemin kabul ettiği, ABD’nin bel bağladığı
Cenevre
toplantılarını başlattı. Sekiz toplantıdan sonuç alınamadı. Bu yüzden baştan beri farklı kulvarlarda devrede olan Rusya, Türkiye ve İran ile birlikte Astana sürecini başlattılar. Son olarak da Rus inisiyatifi sayılan Soçi gündeme geldi.

Cenevre’ye tarafları yakınlaştırmak ve siyasi çözüm bulmak için gidilmişti. Ama ne katılımcılar ve ne de destekleyenler bu toplantılara gereken önemi veremedi ve çözüm üretilemedi. Sahada kan akmaya devam etti.

Astana
süreci ise daha i
nsancıl bir gerekçeye
oturtuldu. En azından çatışmazlık bölgeleri yaratılarak daha az kanın akması hedeflendi.
Soçi
’de ise daha geniş katılım ile müşterek bir çözüm aranacaktı. Türkiye’nin veto ettiği PYD temsilcileri hariç herkes toplantı için sıraya girdi. Guruplar, partiler, farklı din ve mezhep temsilcileri, bireysel söz sahibi olanlar; Türkiye, Suudi Arabistan, BAE gibi ülkelerin destekledikleri uçaklar dolusu muhalif Soçi’ye gitti.
Böyle bir toplantıdan sonuç almak zor
değil, imkânsızdı. Bu gerçek daha Soçi Havaalanında Suriye bayraklarına ve flamalarına gösterilen tepkiler ile ortaya çıktı. Bazı muhalifler toplantıya katılmadan havaalanından geri döndüler.
Buna rağmen yukarıda anlatılan iki hikâyenin aksine ilk defa tarafların
ABD olmadan
doğrudan bir araya gelmeleri bile gelecek için umut verdi.
#Türkiye
#Suriye
#Irak
#Saddam
6 yıl önce
Saddam, Kaddafi, Esed ve Soçi
‘Mutlaka döneceğiz’ ya da Nekbe’dir yaramızın adı
O güne geri dönmek
‘İletişim aklı’
Bir sen bir ben bir de aile
Deprem gerçeği, ekonomi güvenliği ve TOBB Genel Kurulu’ndan yansıyanlar