|

19. Milli eğitim şurası ve yönetici niteliklerinin arttırılması

Yeni Şafak
04:00 - 14/12/2014 Pazar
Güncelleme: 02:13 - 14/12/2014 Pazar
Yeni Şafak
Doç. Dr. Engin Aslanargun  - Düzce Üniversitesi Eğitim Bilimleri Bölümü

19. Milli Eğitim Şurası 02-06 Aralık 2014 tarihleri arasında yapılmaktadır. Görüşülmesi planlanan gündem maddeleri olarak ise Öğretim Programları ve Haftalık Ders Çizelgeleri, Öğretmen Niteliğinin Artırılması, Eğitim Yöneticilerinin Niteliğinin Artırılması ve Okul Güvenliği konu başlıkları belirlenmiştir. Öncelikle şuranın mevzuat açısından ne anlam ifade ettiği konusunda bazı teknik bilgiler verelim. Bilindiği gibi Milli Eğitim Şurası bakanlığın en yüksek danışma kurulu olarak, eğitim ve öğretim ile ilgili gerekli görülen konuları incelemek, Türk Millî Eğitim Sistemi’ni geliştirmek ve niteliğini yükseltmek için eğitim ve öğretimle ilgili konularda tavsiye niteliğinde kararlar almakla görevlidir. Bakan, şûranın tabii üyesi ve başkanıdır. Şûra tabii üyeler, seçimle gelen üyeler, davetli üyeler ve müşahitlerden teşekkül eder. Bakanın daveti üzerine 4 yılda bir toplanması esastır. Bakan, gerektiğinde şûrayı olağanüstü toplantıya çağırabilir. Kararlar, toplantıya katılan üyelerin oy çokluğu ile alınır. Şûra kararları tavsiye niteliğindedir. Bakanlık, şûra kararlarının önemi ve önceliğine göre şûra kararlarına uygulama programında yer verir. Kararlar, bakan onayı ile yürürlüğe girer. Şûra hazırlıkları ve çalışmaları Talim Terbiye Kurulu Başkanı’nın teklifi ve bakanın onayı ile kurul üyeleri arasından bir genel sekreter; genel sekreterin teklifi ile de biri kurul üyelerinden olmak üzere en çok üç genel sekreter yardımcısının yönetiminde yürütülür.  Birincisi 1939 yılında toplanan şuraların On Sekizincisi 01 Kasım 2010 tarihinde yapılmıştır.


Şuranın dört temel gündem maddesinin her biri eğitim sistemimiz açısından oldukça önemlidir. Bu yazı genel olarak eğitim yöneticilerinin niteliklerinin arttırılması üzerine yoğunlaşmaktadır. Eğitim yöneticisi atama konusu bakanlığın en sıkıntılı olduğu konuların başında gelmektedir. Daha önce iki şuranın konusunu oluşturmuştur. 


Önceki Yönetici Atama Düzenlemelerinin İncelenmesi

Özellikle okul müdürlerinin seçilmesi ve atanması konusunda 2000’li yıllardan 2014’lere kadar oldukça maceralı bir gidişatın olduğu görülmektedir. Eğitim yöneticiliği ve okul yönetimi ile ilgili Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik döneminde 2004-2009 arası çıkarılan 5 yönetmeliğin yürürlüğü idare mahkemesince durdurulmuş ve uzunca bir süre okullar ve kurumlar vekaleten yönetilmiştir. Çıkarılan her yönetmelik eğitim sendikaları ve siyasi partiler tarafından idare mahkemelerine taşınmış, kısmen veya tamamen yürütmenin durdurulması kararı verilmiştir. Bu yönetmeliklere göre yapılan atamaların bir kısmı iptal edilmiş, bireysel olarak idari yargıya başvuran yüzlerce okul yöneticisi görevlerine iade edilmiş, geriye doğru uygulanan kararlarla karmaşalar yaşanmış, iade edilmeyenlerin yerine vekaleten görevlendirmeler yapılmış, bakanlık ve üst düzey yöneticiler tazminata mahkum olmuş ve sonucunda zaman, işgücü ve maddi kayıplarla dolu on yıllar geçmiştir. Bu süreçte yaşanan karmaşa ortamında sağlıklı ve etkili bir okul kültürünün oluşumu engellenmiş ve okullar yönetilememiştir. 2011 yılında yapılan kanun düzenlemesine kadar yönetmeliklerde yapılan değişikliklerle okul yöneticilerinin atanması gerçekleştirilmeye çalışılmış ancak başarılı olunamamıştır. Bu süreçte çıkarılan yönetmeliklerde denenmeyen yol kalmamış gibidir. En son 2014 yılında çıkarılan torba kanun ve ardından yapılan yönetmelik düzenlemesi ile yeni bir viraja girilmiş, 2011 yılında 652 sayılı KHK ile üst düzey yöneticilerin görevden alınmasını içeren düzenleme bu sefer il, ilçe, okul/kurum müdürleri ve yardımcıları da dahil olmak üzere neredeyse eğitim sistemindeki yöneticilerin tamamının değiştirilmesini hüküm altına almıştır.    


2014 Yılında Yapılan Düzenlemenin Değerlendirilmesi

2011 yılında Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer döneminde kapsamlı bir kanun düzenlemesiyle bakanlık örgütü yeniden yapılandırılmış, üst düzey bakanlık yöneticileri ile il müdürlerinin görevlerine son verilerek yerlerine yeni yöneticiler atanmıştır. 2014 yılındaki kanun düzenlemesinde de aynı yöntem izlenmiş, bu sefer okul ve kurum yöneticilerinin görevlerinin sona ereceği hüküm altına alınarak eğitim yöneticiliği atamalarında yeni bir sürece girilmiştir. Eğitim kurumları yöneticilerinin atanması konusunda valiliklerin yetkilendirildiği bu düzenleme ile il milli eğitim müdürlüklerinde kurulan komisyonlar marifetiyle mülakatlar yapılmakta, aşamalı olarak mevcut müdürler ve yeni müdür adayları değerlendirilmektedir. Daha önce Eğitim Yöneticileri ve Deneticileri Derneği’nin (EYEDDER) kamuoyuna sunduğu değerlendirmede de altı çizildiği gibi mevcut yönetici seçme ve atama düzenlemesinin olumlu değerlendirilebilecek özellikleri olduğu gibi yanlış ve keyfi tasarruflara yol açabilecek riskleri de bulunmaktadır. Yeni düzenlemede dikkat çeken hususlar; okul yöneticilerinin il milli eğitim müdürlüğü ve valilik yetkisiyle görevlendirilecek olması eğitimde yerelleşmeye katkı sağlayacak gibi görünmesine karşın görevlendirilme sürecinde komisyon takdir puanlamasının belirsiz ve ucu açık olması eğitim yöneticiliğinin uzmanlık gerektiren bir meslek olduğu ilkesiyle uyuşmamaktadır. 


Ayrıca yöneticileri seçecek komisyonlarda yer alan kişilerin nitelikleri ve eğitim yönetimi uzmanlık düzeyleri tartışma konusu olmaktadır. İkinci olarak müdür başyardımcıları ile müdür yardımcılarının okul müdürünün teklifi üzerine il milli eğitim müdürlüğü ve valilik yetkisiyle görevlendirilmesi okulda takım çalışmasının ve ekip ruhunun oluşturulmasına olumlu katkı sağlayabilecektir. Ancak, okul müdürlüğüne atanacak kişinin eğitim yöneticiliği konusundaki bilgi, uzmanlık ve deneyiminin herhangi bir ölçüte bağlanmamış olması bu yetkinin okulun faydasına kullanılabilecek olmasını tereddütlü hale getirmektedir. Görevlendirilecek yöneticinin takım oluşturabilmesi, okul dengelerini gözetebilmesi ve süreç içerisinde hesap verebilmesi için özerk olması ve müdür yardımcılarının seçiminde üst yöneticilerin telkin ve baskılarından bağımsız hareket edebilmesi gerekmektedir. Üçüncü olarak okul müdürlerinin dört yıllığına görevlendirilmesi yöneticiliğin ömür boyu kazanılmış bir hak gibi algılanmasının önüne geçmesi ve süreç içerisinde yöneticilerin performanslarına canlılık kazandırması açısından olumludur. 


2000 yılından sonra yapılan düzenlemelerin bir ölçüde birbirinin tekrarı ve sentezi olduğu dikkate alındığında nitelikli ve belirli yeterliklere sahip yöneticilerin görevlendirilmesinin önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Denenmemiş yol kalmamış gibidir; yönetmeliğin birinde müdürler ve yardımcıları için sınav şartı getirilmiş iken diğerinde belgelere dayalı atama benimsenmiş, bir diğerinde ilçe/il teklifleri belirleyici olmuş, bir diğerinde ise belirli yıl öğretmenlik yapmış olmak yeterli kabul edilmiştir. Ancak hangisi denenirse denensin okullar iyi yönetilememiş, öğrenemeyen öğrenciler için projeler üretilememiş, öğretmenlerin moral ve motivasyonunu arttıracak çalışmalar gözlenememiştir. Uluslararası sınavlarda ortaya çıkan sonuçlar göstermektedir ki, okullarımız orta ve alt düzey öğrenciler için herhangi bir katkı sunamamaktadır. 


Öneriler

Sonuç olarak eğitim yöneticiliğinin uzmanlık gerektiren bir meslek olarak Bakanlıkça kabul edilmesi gerekliliği her geçen gün daha fazla anlaşılmaktadır. Eğitim yöneticiliğinin sınavı kazanan her öğretmenin yapabileceği bir meslek olarak görülmesi yanılgısından vazgeçilmesi önemlidir. Müdür görevlendirmelerinde yönetim alanında lisansüstü eğitim yapanların öncelikli olarak görevlendirilmelerinin liyakat açısından ve sonraki görevlendirmelerde ölçüt olması bakımından gelenek haline gelmesi gerekmektedir. Görevlendirmelere dayanak olan kanun ve yönetmelik düzenlemelerinde altı çizilen analitik düşünme ve analiz yapabilme kabiliyeti, temsil kabiliyeti ve liyakat düzeyi, muhakeme gücü ve kavrayış düzeyi, iletişim becerileri, özgüveni ve ikna kabiliyeti ve genel kültür gibi niteliklerin ancak eğitim bilimleri alanında üst düzey eğitim alan adaylar ile mümkün olacağı unutulmamalıdır. 


Eğitim camiasında dile getirilen eleştiriler ile kamuoyu vicdanını tatmin etmeyen görevlendirmelerin eğitim kurumlarında ileriki yıllarda ortaya çıkabilecek bazı huzursuzluklara ve yanlış uygulamalara sebep olabileceğinden bu durum eğitim öğretim hizmetini de olumsuz etkileyebilecektir. Yönetici olarak görevlendirileceklerin diğer adaylardan ve öğretmenlerden ne gibi artılarının olduğunun bilinmesi, görevlendirmeye yetkili birimlerin takdir haklarını kullanırken daha dikkatli olmasını zorunlu hale getirmektedir. Eğitim ve öğretim kurumlarının var oluş amacı olan “daha nitelikli bir öğretim” bütün eğitim camiasının ve karar sürecinde yetkili makamların dikkate almaları gereken en temel husustur. Bugün alınacak kararların ve görevlendirilecek yöneticilerin eğitim sistemi üzerinde doğrudan etkiye sahip olduğu düşünüldüğünde gelecek nesiller açısından maddi ve manevi sorumluluk taşıdığı dikkate alınmalıdır. Bu anlamda 19. Milli Eğitim Şurası’nın eğitim sistemimizin sorunlarına çözümler üretmesi bakımından yararlı olmasını dileyelim.

#milli eğitim şurası
#okul
#ders
9 yıl önce