|

AB’den Almanya imparatorluğuna doğru

Avrupa Birliği’nin geleceğini Almanya İmparatorluğu olarak tasarlamaya devam ederse, o zaman önümüzdeki dönemde Altın Şafak ya da yeni SYRİZA’ların ortaya çıkması sürpriz olmayacaktır.

Ali Değermenci
04:00 - 1/02/2015 الأحد
Güncelleme: 16:51 - 2/02/2015 الإثنين
Yeni Şafak

Yunanistan’da pazar günü yapılan seçimler ile radikal sol parti SYRİZA yüzde 36.5 oy ile birinci parti olarak çıktı ve mecliste 150 milletvekili kazandı. Bütün dünya nefesini tutmuş Yunanistan seçimlerini izlemesinin nedeni, Yunanistan ekonomisinin iflas etmesi ve yüzlerce milyar Euro borç yükü ile karşı karşıya kalmasını, İMF ve diğer bankaların borçları ile bir ülkenin ipotek altına alınması sonrasında seçmenin tavrı merak ediliyordu. Radikal sol bir parti oyların büyük bir kısmını alarak büyük bir başarı elde etti.


Bundan 15-20 yıl önce AB üyesi olmanın popülerliğinden sonra bugün merkezin dışında, AB’nin periferisinde bir üye olmak hiçte iyi bir karar olarak gözükmüyor. İkinci Dünya Savaşı sonrasında bir barış projesi olarak oluşturulan Avrupa Birliği bugün o işlevinden çok uzaklara doğru savrularak bir Alman İmparatorluğu çatısı altında birlikteliğe dönüyor. Özellikle eski Doğu Bloku küçük ülkelerin birliğe geçmeleri Almanya ekonomisinin bugünkü dev haline gelmesine çok büyük destek oldu. Alman fabrikalarının ürettiği ürünler için yeni pazarlar olurken, o küçük ülkelerin karlı şirket ve bankaları Almanlar tarafından satın alınıp iki kere karlı hale geldiler. Onun için Almanya birkaç yıl önce Yunanistan batarken ilk borç için koşan ülke o oldu. Yoksa saadet zinciri bozulursa Alman İmparatorluğu zarar görebilirdi.


ALMAN HEGEMONYASINA KARŞI TAVIR

Yunanistan gibi AB içinde ekonomik, siyasi ve stratejik önemi olmayan bir ülke için pazar günü yapılan seçimler radikal bir sol partinin kazanmış olması, sadece ülkede yaşanan ekonomik çöküntü ile okunamaz. Burada bakılması ve okunması gereken konu ikinci dünya savaşı sonrasında amaçlanan bir arada yaşama, çok kültürlülük, dayanışma ve özgürlük idealinin ortadan kalktığıdır. Çekirdekte olanlar (Almanya, Fransa, İtalya ve İngiltere) ve diğerleri… Hele hele eski Doğu Bloku ülkeleri hatta Balkanlar'ın savaş sonrasında ortaya çıkardığı şehir devletlerinin AB üyesi olmasının hiçbir önemi ve değeri ne yazık ki yoktur. Birliğin idealinden çok Almanya’nın çıkarları ile alakalı bir durumu oluşturmaktadır.

Yunanistan’da seçimleri kazanan radikal sol parti SYRİZA lideri Aleksis Tsipras’ın ortaya çıkışı ülkesinin ağır ekonomik krizleri yaşıyor olmasının da etkisi vardır ama en büyük etki AB’nin Avrupa Halkları Birliği idealinden uzaklaşıp Alman İmparatorluğuna, onun ekonomik gücü ve hegemonyası altında yaşamaya bir isyandır da aynı zamanda. 

A(LMANYA İMPARATORLUĞU) VRUPA BİRLİĞİ

Almanya bugünkü güçlü ve hegamonik durumuna 1989 yılında çöken sosyalist blokun ardından Doğu Almanya’yı ilhak etmesi ile başladı. Bonn rejimi milyonlarca vasıflı mühendisi, teknisyeni, işçiyi, fabrikalara, verimli çiftliklere el konulmasını ve en önemlisi de milyarlarca dolar endüstriyel ürünlerini ele geçirmesine de neden oldu.

Doğu bloku sistemin dağılmasıyla birlikte piyasaların Almanya kontrolüne geçişi zor olmadı. Prof. Dr. James Petras “Alman emperyalizmin yükselişi ve uydurma Rus tehdidi” başlıklı makalesinde:

“Almanya bölgede yeni kurulan kapitalist-yanlısı rejimlerin kararıyla gerçekleşen şaibeli özelleştirmeler yoluyla büyük endüstriyel işletmelerin yönetimini ele geçirdi. Çek Cumhuriyeti, Polonya, Slovakya, Macaristan, Bulgaristan, Baltık devletleri, stratejik, ekonomik, ticari, medya ve sosyal hizmet sektörlerini özelleştirip, devlet kontrollerinden çıkarırken Birleşik Almaya ayrıcalıklı konumunu sürdürebildi. Rusya ise çöküşle gangsterlerin, yükselen oligarkların ve batılı kapitalistlerin, siyasi taşeronlarının eline düşünce, tüm endüstriyel altyapı önemli ölçüde yok oldu ve Rusya hammadde ihraç edilen dev bir bölgeye dönüştü. Almanya, Rusya ile olan ticari ilişkilerini eşitler arası bir ilişkiden “sömürgeci” bir modele kaydırdı. Almanya, yüksek değerli endüstriyel ürünler ihraç ederken, doğal gaz, petrol ve hammaddeleri Rusya’dan ithal etmeye başladı. Almanya’nın gücü Bonn’un ilhakıyla, Doğu Avrupa’ya kapitalizmin yerleştirilmesiyle, Almanya’nın egemenliğindeki AB ve ABD’nin güdümündeki NATO askeri komutanlığına boyun eğmeye razı bağımlı rejimlerin sayının artmasıyla birlikte, ciddi oranda genişledi” (diplomatigue- 15 Ocak-15 Şubat 2015, sayı 72)


Almanya’nın Avrupa Birliği’ni kaldıraç olarak kullanıp kendi imparatorluğunu kurmaya çalışması ve özellikle küçük şehir devletlerini hızlıca üye ülke yapmasının geleceğe dönük planları Prof. Petras’ın sözü ile Alman emperyalizminin yükselişinden başka bir şey değildir. Avrupa Birliği içinde Fransa, İtalya, İspanya ve İngiltere gibi büyük devletlerin Almanya hariç hepsi çok ciddi ekonomik krizle boğuşmaktalar. Bu durumu avantaja çevirmek Merkel’in Almanya’sı için çok zor olmasa gerek.


TÜRKİYE NEDEN İSTENMİYOR?

AB üyeliğine şimdi çok net olarak görüyoruz ki, Türkiye istenmiyor. Bu istememe tavrı çok net olarak Almanya tarafından dillendiriliyor. Türkiye, ekonomik çarkın içinde olsun fakat Brüksel’de olmasın isteniyor. Ya da farklı görevlerde olsun fakat karar verici olmasın isteniyor. Türkiye son 12 yılda çok ciddi ekonomik ve demokratikleşme açısından sıçrama yaptı. Bunun dışında bölgesel bir güç durumuna doğru adım attı. Hatta coğrafi konumu nedeniyle enerji koridorlarının kilit noktasında yer alması Türkiye’nin batıya karşı gücünü artırıyor. Cumhuriyet’le hatta ondan önce nükseden “Kürt” ve “Ermeni” sorunlarıyla yüzleşmeye onlara demokratik çözüm bulmak için Türkiye’nin ciddi çaba harcaması uluslararası alandaki gücünü yükseltmesine neden oldu.

Hem İslam dünyası hem de batı ile yakın olan ekonomisinin büyük bir kısmını batı ile yapan bir Türkiye’nin Avrupa Birliği içinde tam üye olması tabi ki, Alma İmparatorluğu açısından pek de memnun edilecek bir durum olmayacaktır.

PARİS SALDIRISI VE BİR ARADA YAŞAMA SORUNU

Son Paris saldırısı gösterdi ki, Avrupa çok kültürlülük ve bir arada yaşama konusunda pek iyi niyetli ve hiç de istekli değilmiş. Bir saldırı ile İslam ve mensuplarını terörle eşitleyebilecek kadar, İslam’a yabancı ve hatta düşmanca davranabiliyor. Bugün Avrupa topraklarında 40 milyon civarında Müslüman yaşıyor olması sorunu farklı boyutlara da taşıyor. Eğer ideale geri dönersek, çok kültürlü ve bir arada yaşamanın erdemine inanıyorsak ya da batılı ülkeler buna inanıyorlarsa ilk iş Türkiye’nin AB üyeliği konusunda ciddi adımlar atmaktır. Bugün bu pek gözükmüyor ve olay sürümcemede kalıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Avrupa Müslüman bir halkı hazmedebilecek mi?”,  “İslamafobiya karşı mı?” sorularına cevap vermekte zorlanmaktadır.

Türkiye’yi ayrı tutarsak dünyada hiçbir ülkede İMF ekonomik programları başarılı sonuç vermemiştir, ki Yunanistan’da yüzlerce milyar Euro borç ödenebilsin, ekonomik sorun giderilsin. AB bu konuyu yeniden gündemine almalı ve bütün borçların büyük bir kısmını veren Almanya bu konuyu ve Avrupa Birliği’nin geleceğini Almanya İmparatorluğu olarak tasarlamaya devam ederse, o zaman önümüzdeki dönemde Altın Şafak ya da yeni SYRİZA’ların ortaya çıkması sürpriz olmayacaktır.

Samuel Beckett’in Godot’yu beklerken oyununda Viladimir ve Estargon arasında gecen çok ilginç konuşmalar vardır. Konuşmanın sonunda:

Estagon; Haklarımızı kaybettik öyle mi?

Vladimir; (bastıra bastıra ) Onlardan kurtulduk…

Bu diyaloglar Avrupa Birliği’nin bugün gelinen durumunu çok açık olarak göstermektedir. Özellikle eski doğu bloku ülkelerin AB üyesi olması ile ellerinden hem ekonomik güçleri alındı hem de Almanya İmparatorluğu’nun hegemonyası kabul edilmiş oldu.


ALİ DEĞİRMENCİ • Gazeteci-Yazar
#ab
#avrupa
#almanya
#yunanistan
٪d سنوات قبل