Milyonlarca vatandaşı yıllardır sömüren dershane sistemine köklü bir çözüm bulmak isteyen hükümet harekete geçerek, dershaneleri kapatma kararı aldı. Finans ve insan kaynağının büyük bölümünü dershanelerden sağlayan Gülen cemaati, hükümete karşı yıllardır, gizli kapaklı yürüttüğü savaşı, dershaneler üzerinden açıkça başlattığını ilan etti. Cemaatin yayın organı Zaman gazetesi, 14 Kasım 2013’de “Eğitime büyük darbe” manşetiyle çıktı. Bu manşetle cemaat-hükümet ilişkilerinde artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı belirginleşti.
Hükümet önce medya vasıtasıyla yıpratılmaya çalışıldı. ‘Balyoz Darbe Planı’nı gazete manşetine ilk yansıtan Mehmet Baransu, 28 Kasım’da Taraf Gazetesi’nde bir MGK kararı yayımladı. Gizlilik derecesi yüksek olan ve yayımlanması milli güvenlik bakımından ağır bir suç teşkil eden MGK belgesinin gazete manşetlerini süslemesi “paralel yapı” fotoğrafını ilk kez net bir şekilde ortaya koydu. Şebekenin yargı-polis ayağı ise bu yaşananlardan yaklaşık 1 ay sonra devreye girdi.
Birbirinden bağımsız, teknik ve fiziki takip çalışmaları çoktan bitmiş ve ‘acil bir durumda’ devreye sokulması için bekletilen 3 soruşturma dosyası, aynı gün, 17 Aralık 20013’te operasyona dönüştürüldü. Aralarında bakan çocukları ve iş adamlarının bulunduğu onlarca isim rüşvet, yolsuzluk, irtikap gibi suçlamalarla gözaltına alındı.
OLAYDAN 12 GÜN ÖNCE HABER
4 bakan hakkında 31 Aralık tarihinde düzenlenen fezlekeler, düzenlemeden 12 gün önce, 19 Aralık tarihli Bugün gazetesinde ‘Meclis’e gönderildi’ diye haberleştirildi. Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi o günlerde, “Operasyon devam ederken, gözaltına alınanlar henüz neyle suçlandıklarını bilmezken, cemaat medyası bu fezlekelerin içeriğini nasıl yayınladı?” diye sordu. Gazete yönetiminden herhangi bir cevap gelmedi.
Operasyon gününün akşamı Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, hükümetin yolsuzluklarla kararlı bir şekilde mücadele ettiğini belirtti ve şu notu düştü: “Eğer devletin içinde yuvalanmış illegal bir örgüt söz konusu ise bunları ortaya çıkarmak boynumuzun borcu olsun!” Bu sözler, hükümetin paralel yapıyla mücadelesinde kararlılığına ve bu işin sonunun 7 Şubat MİT krizine benzemeyeceğine yönelik umutları arttırdı.
7 Şubat 2012’de MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski Müsteşar Emre Taner ve Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş, ‘Oslo süreci’ ile ilgili, KCK soruşturması kapsamında şüpheli olarak ifadeye çağrıldı. Bu durum büyük bir devlet krizinin kapısını araladı. Cemaat, devlete karşı ilk savaşı başlatmış, istihbaratın tepesindeki ismi “terör” suçlamasıyla hapse atmaya çalışıyordu. Bu kriz basit yer değiştirmelerle çözülmeye çalışıldı. O dönem İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde çalışan polislerin bir kısmı Organize ve Mali Şubelere kaydırıldı. Onlar ise hiç durmadan 17-25 Aralık tezgahını uygulamaya soktu.