|

AK Parti-CHP kim sağ kim sol?

Türkiye'de siyaset, yelpazenin hep sağında yapıldı. Türkiye'de sol yok diyorsak nedeni bu. Eğer Türkiye'de siyaset normalleşecekse bunda Ak Parti'nin katkısı büyük olacaktır

Murat Aksoy
00:00 - 6/06/2007 Çarşamba
Güncelleme: 01:08 - 6/06/2007 Çarşamba
Yeni Şafak
AK Parti-CHP kim sağ kim sol?
AK Parti-CHP kim sağ kim sol?

Türkiye 22 Temmuz'da -bir sürpriz olmazsa- genel seçimleri yapacak. Listeler YSK'ya teslim edildi. AK Parti'nin Ertuğrul Günay ve Zafer Üskül tercihi ve CHP'nin İlhan Kesici, Lütfullah Kayalar tercihi kıyaslanıp üzerine bir değerlendirme yazılabilir.

Bütün bu tartışmalar İdris Küçükömer'i yeniden gündeme getiriyor. Ama bu yaşananları anlamak için yeterince açıklayıcı değil kanısındayım. Çünkü daha derin bir tartışmaya ve kafa temizliğine ihtiyaç var. Bu temizliğin hem sağ, sol hem de merkez kavramları açısından şart.

SAĞ VE SOL BİTTİ Mİ?

Türkiye'de ne zaman sağ, sol tartışması gündeme gelse, konu iki noktada ele alınıyor. İlki dünyadaki gelişmelere paralel olarak bu kavramların aşındığı ve “fazla anlam ifade etmediği” yönünde bir tespit. İkincisi bu kavramların Türkiye'deki anlamına ilişkindir. Ki bu kavramların Türkiye'deki konumlanışının evrensel olan ile farkıdır. Bu nokta daha teorik bir tartışmadır.

İlk olarak hemen şunu söylemek gerekiyor, insanlığın var olduğu sürece sağ/sol kavramının siyaseten yok olması mümkün değildir. Çünkü ahlaki olarak daha fazla toplumsal adalet, daha çok özgürlük, daha fazla eşitlik talebini hem bireysel hem de toplumsal düzeyde savunmak her zaman ve her koşulda siyaseten sol bir tercihtir. Bunun karşısında var olan düzenin savunulması ise siyaset sağ pozisyon olmaya devam edecektir. Şüphesiz her iki kavramın sınırının göreceli olması ise toplumsal imkan, yapı ile diğer içsel ve dışsal koşullara bağlıdır. Aslında solu ahlaki bir tercih olarak öne çıkarak sürekli bir iç hesaplaşma yani vicdan olacaktır.

1970 sonrasında bu kavramların görece olarak anlamını yitirmesi, bu kavramların siyasal olarak yok olması değil, toplumsal koşulların değişimine cevap verecek şekilde yorumlanamamasıdır. Refah toplumlarında sağ ve sol kavramları birbirine yaklaşıp, genel siyasetin ikincilleşmiştir. Ancak her türlü eşitsizliğin olduğu ve bunlar arasındaki makas farkının açıldığı toplumlarda da hem siyasetin kendisi hem de bu eşitsizliklerin giderilmesi için sol o kadar önemlidir. Çünkü sol her türlü eşitsizliğe, mağduriyete ve haksızlığa karşı siyaset üretmek durumundadır. Ve bunu yapanlar kendilerine solcu demeseler de solcudurlar.

TÜRKİYE'DE SİYASET YELPAZESİ

Bu ayıklama aslında Türkiye içinde bir ipucu niteliği taşır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ile başlayan süreçte kurucu siyasal yapı olan CHP, pozitivist ilerlemeciliği sol kabul ederek kendini konumladı. Bu süreçte CHP solculuğunun siyasal pratiği ise bir tür hayat tarzı olarak “laiklik” pratiği üzerinden oldu. Çok partili hayata geçiş ile CHP karşısında siyasete konumlanan DP geleneği ise o zaman kadar siyasetin dışında kalan toplumsal taleplerin siyasal alana taşınması açısından CHP'nin sol tanımından daha ileri bir sol tanımına denk düşer. Ancak DP geleneğinin de zaman içinde belki de bir zorunluluk olarak hapsolduğu devletçi tercih ve meşruiyet arayışı onu muhafazakar özünden kurtaramamıştır.

Bu açıdan CHP geleneği ve DP geleneğinin büyük toplamını oluşturduğu siyaset yelpazesi evrensel anlamdaki siyasal yelpazesi ile kıyaslandığında Türkiye'deki siyasetin tamamen “sağ” içinde cereyan ettiği görülür. Bu açıdan Türkiye'de sağ ve sol'un ana belirleyicisi devletçi Cumhuriyet/çilik olmuştur. Bu yönde bir tespit Gündüz Aktan'ın tarafından yapılmış ve o CHP'yi “Cumhuriyetçi Sol”, MHP'yi de “Cumhuriyetçi Sağ” olarak konumlamıştır. Bu açıdan Türkiye'nin eksiği siyaset yelpazesinin demokratikleşmesi ve siyasetin demokrasi ekseninde konumlanmasıdır.

Buradan hareketle söyleyebileceğimiz en net tespit, Türkiye'de “sol” bir parti ve siyasetin olmadığıdır. Ve Türkiye'de sağ ve solu bir konumlanma aracı olarak kabul etsek bile bunun sağ içinde bir farklılaşma olduğu da açıkça ortaya çıkacaktır. Ve devletle olan ilişki ve toplumsal taleplerin kamusallaşması bağlamında ele alındığında sağ/sol ayrımı Türkiye için terse işlemektedir. Yani İdris Küçükömer'in yerinde tespiti ile “sol” kabul edilen İttihat ve Terakki/ Halk Fırkası/27 Mayıs çizgisi temsil ettiği devletçi-seçkinci gelenek devleti korumayı ana siyaset olarak kabul ettiği ölçüde 'sol' değil, “sağ” siyasal çizgidir. Aynı şekilde bu devletçi-seçkinci geleneğe karşı halk kitlelerinin hak ve taleplerini savunmaya çalışan Hürriyet ve İtilaf/ Serbest Fırka/ Demokrat Parti/Adalet Partisi daha 'halkçı' bir siyaseti temsil ettikleri ölçüde daha “sol” bir tabana dayanıyordu. İdris Küçükömer'in bu ikili ayrım teorik düzlemde ele alındığında doğru ancak eksiktir. Eksik yönü ise bu ayrımın var olan siyasi yelpazenin sağı içinde yapıldığıdır.

MERKEZ SİYASET NİYE ANLAMSIZ

Bu tartışma bağlamında önemli bir başlık da “merkez” kavramına ilişkindir. AK Parti lideri Erdoğan partisine yeni katılımlardan sonra kendilerinin “merkez partisi”, “Türkiye'nin partisi” olduğuna sıkça vurgu yaptı. Oysa eğer siyaseten sağ ya da solun anlamlı bir siyasi tercih olduğunu düşünüyorsak, merkez kavramının siyasetsizliğe, apolitikliğe denk düştüğünü kabul etmek durumundayız.

Merkez kavramını siyasal olarak okuduğumuzda, kast edilenin marjinal grup ve tercihler dışında kalan siyasal alan olarak anlamak mümkün mü? Eğer merkezi böyle anlamak mümkün ise bunun siyaseten de bir pozisyon olmadığını kabul etmemiz gerekir. Çünkü bu haliyle kavram, sağı ve solu kapsayan ve aralarındaki farkı ikincilleştiren bir anlam taşır. Bu kavramın siyaseten bir anlam ifade etmesi ancak i) devlet-toplum ilişkisinin demokratik gücüne ve ii) toplumum siyasal kültürü ile yakından ilgilidir. Toplumun demokratik olgunluğunun güçlü olduğu ülkelerde merkezi siyaset yani sağ, sol siyaset daha ikincildir ve bu alandaki siyaset toplumun önceliği değildir. Böyle toplumlarda siyaset esas olarak yerelde yapılır. Yerel siyasetin gücü, merkezi siyaseti belirlemekte daha etkilildir.

Bu yüzden Türkiye için merkez ve Türkiye partisi iddiası ayakları yere yeterince güçlü basmayan bir söylemdir. Türkiye'de siyasetin öncelikli sorumluluğu devlet-toplum ilişkisinin normalleşmesi, demokratik katılım ve katılım kanallarının güçlendirilmesi, mağdurların ve dezavantajlı grupların siyasete katılımı gibi çoğaltılabilecek sorunların çözümüdür. Bu yüzden sağ ve sol siyasi tercihleri, Türkiye için anlamsız değil tersine savunulması gereken siyasal pozisyonlardır. Bunu görmezden gelip siyaseti, merkez söylemiyle sahiplenmek ve bunun siyasetini savunmanın en somut iki sonucu i)iradi olarak siyasetsizliği tercih etmek, ii)toplumu siyasetin dışında tutmaktır. Ki bu iki sonuç, bu söylemi sahiplenenleri rejim açısından “tehlikeli değilim” mesajı taşır.

AK PARTİ NİYE DAHA SOL

Son iki ay içinde yaşadıklarımız Türkiye için tek seçeneğin siyasetin varlığı ve demokratik sistemin devamını sağlamak olduğunu ortaya çıkarmıştır. O yüzden sağı ve solu siyaseten yok sayıp merkeze oynamak yerine, bu siyasal pozisyonların hakkını verecek farklılaşmanın açık biçimde ortaya konması zorunluluktur. Bu anlamda Türkiye'de siyasetin önceliği siyasi yelpazeyi sola çekmek ve demokratikleştirmektir. Ve bunu yapabilecek en güçlü kitle partisi ise “hala” AK Parti'dir.

Evet 22 Temmuz'a giderken yaşanacaklar ve 23 Temmuz sabahı karşımıza çıkacak manzaranın ilk sonucu siyasetin yeniden şekilleneceğidir. Öngörü olarak 23 Temmuz sabahı Ak Parti, CHP ve bağımsızlardan oluşacak bir Meclis tablosunda görünen AK Parti'nin solu, CHP'nin ise sağı temsil edeceğidir. Tabii bağımsızların yeri neresi diye makul bir soru ortada durmaktadır. Onların tercihlerinin ne olacağı ise Ak Parti ile olan ilişkileri ve 22 Temmuz'a kadar olan süreçteki pozisyonlarına bakıp göreceğiz. Ama Baskın Oran'ın desteklenmesi sınavı başarısız olmuştur.




17 yıl önce