|

Dersim Paradigmanın sahiden çöküşü

Başbakan Erdoğan'ın Dersim katliamını resmen kabul etmesi ve devlet adına özür dilemesi, resmi paradigmanın devlet düzeyinde sahiden çöküşünü hızlandırması açısından önemli bir dönüm noktasıdır. Dersim tartışması, resmi paradigmanın sahiden çöküşü anlamına gelmektedir.

Bilal Sambur
00:00 - 6/12/2011 Salı
Güncelleme: 21:34 - 5/12/2011 Pazartesi
Yeni Şafak
Dersim Paradigmanın sahiden çöküşü
Dersim Paradigmanın sahiden çöküşü

Bize zorla dayatılan, ama bize yabancı olan bu dünyasız dünyanın adı resmi ideolojiydi. Resmi ideoloji, CHP'nin altı okunda simgelenen din dışı, ama dinimsi bir akide olmanın ötesinde duygu, düşünce ve davranış dünyamızı sonsuza kadar belirlemek isteyen ilahi bir evren gibi anlaşıldı. Bugün artık resmi ideolojinin, hiçbir anlamının ve öneminin olmadığı anlaşılmakta, yaşanan gerçekler ve kurgulanan yalanlar arasındaki derin çatışmayı her gün yeniden yaşamaktayız.

Resmi ideolojinin merkezinde son seksen yıldır yaşananları örtmek ve yeniden kurgulamak vardır. 1937-1938 yılları arasında Alevi Kürtlere yönelik olarak gerçekleşti-rilen Dersim katliamı, resmi ideolojinin ince bir işçilikle örtmeye çalıştığı yakın tarihin karanlıkta kalmış gerçeklerinden biridir. Onur Öymen, 'Dersim'de analar ağlamadı mı?' sözüyle resmi ideoloji dediğimiz paradigmayı sorgulamamızın önünü açmak açısından ciddi bir katkı yaptı. CHP Dersim Milletvekili Hüseyin Aygün'ün Dersim katliamının o dönemin Cumhurbaşkanı'nın bilgisi dahilinde gerçekleştiğini söylemesi, büyük tartışmalara neden oldu. Kılıçdaroğlu, Dersim katliamını meşrulaştıran ve rasyonelleştiren bir söylem kullanırken, Başbakan Tayyip Erdoğan, Dersim katliamını devletin resmi belgelerine dayanarak ortaya koydu ve devlet adına bu katliamın kurbanlarından ve mağdurlarından özür diledi.

SIR BİR KEZ DAHA FAŞ OLDU

Yaşanan bu tartışmalar, herkesin bildiği ama ifade etmediği Dersim katliamı sırrını faş etmiştir. Dersim gerçeğinin 'faş olan sırrını' şu şekilde özetleyebiliriz. 1920'lerden itibaren kurulan yönetim, ülkenin her tarafını mutlak bir şekilde kontrolü ve yönetimi altına almak istiyordu. Yeni yönetim, kendisinden farklı olan bütün toplumsal kesimleri Takrir-i Sükun Kanunu, İstiklal Mahkemeleri gibi uygulamalarla etkisizleştirmekteydi. Yeni yönetimin 'çıban başı' olarak gördüğü Dersim bölgesinin kontrol altına alınması için uzun süreli hazırlıklar yapıldı. Yeni yönetim, Dersim sorununun 'nihai çözümü' için 1937-1938 yılları arasında kapsamlı bir fetih hareketine girişti. Bu fetih hareketinin bilançosu çok ağırdı. Binlerce insan mağaralarda 'fare gibi' zehirlendi, Munzur nehrinde günlerce insan kanı aktı, Dersim'in köyleri ve dağları günlerce havadan bombalandı, binlerce insan göçe zorlandı, kız çocukları ailelerinden alındı. Dersim katliamının her açıdan insani maliyeti çok ağırdı. Dersim'de o dönemin en önemli kanaat önderi durumunda olan Seyit Rıza asıldı ve bedeni bilinmeyen bir gömüldü. Seyit Rıza, Şeyh Sait ve Sait Nursi'nin mezar yerleri bugün dahi bilinmemektedir. Dersim katliamı denilen nihai çözümün uygulanması sonucunda Dersim nihayet fethedilmiştir ve çıbanbaşı olmaktan çıkarılmıştır. Dersim'in fethini kutlamak ve egemenliklerini hissettirmek için o dönemin yöneticileri Seyit Rıza'nın asıldığı gün bölgeye gelmişlerdir. Yeni yönetimin Dersim diye bir sorunu artık yoktur, çünkü 'devletin tunç eli', bu sorunu sonsuza kadar çözmüştür.

DERSİM'DEN TUNCELİYE

'Devletin Tunç Eli'nin' çözdüğü sanılan Dersim'in hayaleti, bugün bile peşimizi bırakmamaktadır. Dersim katliamına dair yapılan tartışma, CHP ve AK Parti arasında bir polemik olmaya indirgenemez. CHP'nin Dersim katliamı gerçeğiyle yüzleşmesinin artık bir anlamı yoktur. Başbakan Erdoğan'ın Dersim katliamını resmen tanıması ve özür dilemesi de basit bir siyasi hamle olarak değerlendirilemez. Dersim katliamı tartışmasının, bütün bunların ötesinde ortaya koyduğu sonuçlar bulunmaktadır.

Dersim katliamı gerçeği, Türkiye'de asıl sorunun çok derinlerde olduğunu ortaya koymaktadır. CHP'nin bu kanlı mirastan kurtulamamasının ve Alevilerin resmi ideolojiden arınamamalarının arkasında da çok derin sebepler bulunmaktadır. Her şeyden önce Türkiye'nin temel sorunu, devlet ve toplum arasında kurulan çatışmacı ilişki biçimidir. Devlet, kendisine toplumu fetheden ve tedip eden sınırsız güç olarak bakmaktadır. Dersim katliamı, aslında devletin sınırsız güç olarak topluma haddini bildirmesi yani tedip etmesinden başka bir şey değildir. Aleviler ve CHP, Dersim katliamı gerçeğiyle yüzleşmenin, devleti karşılarına almak olduğunu bildiklerinden dolayı bilinçli bir şekilde bundan kaçınmaktadırlar. Dersim katliamı tartışmaları, devletin artık topluma hükmeden ve ona haddini bildiren bir kurum olmaktan çıkarılmasının Türkiye'nin en temel ve asli problemi olduğunu ortaya koymaktadır.

Dersim tartışmaları sırasında, önümüze birçok yeni belge ve bilgi kondu ve yakın tarihin farklı okumaları yapıldı. Toplumun bu tartışmaları yakından ilgiyle takip etmesi, insan olarak bilgiye, öğrenmeye ve araştırmaya ne kadar susadığımızı göstermektedir. Artık izin verildiği ölçüde değil, istediğimizi doyasıya bilmek, öğrenmek, araştırmak ve sorgulamak istiyoruz. Toplum, önüne sınırlar konulmasını istememektedir. Başka bir ifade ile kendisine özgü bir sırlar alemi inşa ederek onu örtmek isteyen resmi ideoloji denilen çerçevenin, toplumun büyük çoğunluğunun duygu ve düşünce dünyasında bir karşılığı bulunmaktadır. Resmi ideolojinin ontolojik, aksiyolojik ve epistemolojik bir kaynak olmaktan çıkarılması Dersim katliamı tartışmasının en önemli sonuçlarından biridir.

Türkiye'de resmi paradigmanın ve ideolojik tarihin sorgulanması ve eleştirilmesi yeni değildir. Şimdiye kadar resmi paradigmanın çok ciddi, doyurucu ve nitelikli eleştirileri yapıldı. Bu eleştiriler, paradigmanın entelektüel ve sosyal alanda çökmesine çok ciddi katkıda bulundu. Şimdi ise resmi paradigma devlet düzeyinde çökmektedir. Başbakan Erdoğan'ın Dersim katliamını resmen kabul etmesi ve devlet adına özür dilemesi, resmi paradigmanın devlet düzeyinde sahiden çöküşünü hızlandırması açısından önemli bir dönüm noktasıdır. Resmi paradigmanın gücü, muhtevasının niteliksel sağlamlığından değil, devlet gücünü kendi tekeline almasından kaynaklanmaktadır. Arkasında devlet gücünün olmadığı resmi paradigma, toplumda var olan sivil perspektiflerle rekabet etme yeteneğine sahip olmadığından, gerçek anlamda çökecektir. Dersim tartışması, resmi paradigmanın sahiden çöküşü anlamına gelmektedir.

* Doç.Dr., Liberal Düşünce Topluluğu Din ve Hürriyet Araştırmaları Merkezi Direktörü

12 yıl önce