|

Kendi kendine sevme sanatı

“Sevmek Cesurların İşidir” isimli yeni kitabında psikoterapist ve psikodramatist Ayşe Melek, kendimizi keşfetme yolculuğumuza çok yönlü bir kılavuz sunarak rehberlik ediyor. İlk adımın kendini tanımak olduğunu vurgulayan Melek, “Kendimizi tanımak kendimize yapacağımız bir yardımdır” ifadelerini kullanıyor.

Merve Akbaş
04:00 - 4/06/2023 Pazar
Güncelleme: 22:22 - 3/06/2023 Cumartesi
Yeni Şafak
Psikoterapist ve psikodramatist Ayşe Melek, “Günün sonunda ben ve öteki diye bir şey yoktur. Kendini seven ötekini de sever” diyor.
Psikoterapist ve psikodramatist Ayşe Melek, “Günün sonunda ben ve öteki diye bir şey yoktur. Kendini seven ötekini de sever” diyor.

Nasıl oluyor da bazı insanlar daha kolay ve güvenli ilişki kuruyorlar? Neden bazıları ilişkilerde katı ve tutukken bazıları daha esnek? Neden kimileri kolayca affederken kimileri yanlışlara ömür boyu takılıp kalıyor? Bu sorular psikoterapist ve psikodramatist Ayşe Melek’in yeni kitabı Sevmek Cesurların İşidir’den. Ayşe Melek’le kendimizi tanıma yolculuğuna nasıl çıkacağımızı ve bu yolda nelerle karşılaşabileceğimizi konuştuk.

* Sevmek Cesurların İşidir adlı kitabınız temel bir psikoloji kitabı gibi duruyor. Bu çalışmanın ortaya çıkış hikâyesi nedir? Böyle bir kitap yazmaya nasıl karar verdiniz?

Kitaptaki başlıklar zihnimde birikmiş vaziyetteydi ve bunları birilerine ulaştırmanın çok işlevsel olabileceğine dair bir heyecan hissettim. Çünkü insanın kendisini kolay ve hızlıca toparlayabilme yöntemleri var. Ancak bu bilgilere derli-toplu biçimde ulaşmak çok mümkün değil. Önce toplu seminerler vermeyi düşündüm. Ancak sonrasında bir kitap olarak bu çalışmayı ortaya koyduğumda çok daha fazla insana ulaşacağımı fark ettim.

İLK ADIM KENDİMİZİ TANIMAK

* Kendimizi tanımak bize ne kazandırır? Bu tanışma kendimiz için bir yardım kanalı mı oluşturur?

Evet, kendimizi tanımak kendimize yapacağımız bir yardım. İçimizde “kendimiz” diye düşündüğümüz kısımla, onunla otomatik olarak birtakım davranışlar sergiliyor, birtakım duygulanımlar yaşayıp, birtakım düşüncelere sahip oluyoruz. Peki bu kendimiz mi? İşte buna hayır cevabını veren pek çok görüş var. Kitabın murat ettiği, insanların kendisini tanımanın yanında kendisiyle ilgili bir şeyleri değiştirebilme kapasitelerini de fark etmeleri. Çünkü aslında bir tane kendimiz yok. Her an kendimize yeni bir şeyler ekleyip, değiştiriyoruz. Sistem böyle çalışıyor. Dolayısıyla ilk adım kendini tanımak. Kendimizin nelerden oluştuğunu anlayıp, bir adım ötesinde de “kendim dediğim şeyin ötesine de çıkabilirim” iradesini gösterebilmek. Bu tabii ki hayatımızı da zorlaştıran, bize sorumluluklar yükleyen bir durum.

* Peki kendimizi tanımamız gerekiyor mu? Bir insan kendini iyi hissediyorsa dahi yıllık bir check-up gibi, arada da kendisine bakması mı gerekiyor?

Bu bir hayat yolculuğu. Buna talip olanlar olabileceği gibi olmayanlar da olabilir. Kişisel olarak insanların tercihlerini sorgulamanın biz uzmanlara düşmeyeceğini düşünüyorum. Biri “Ben hayatımdan memnunum, bu şekilde yaşamak istiyorum, kendimi tanımak ve sorgulamakla alakalı bir derdim yok” diyorsa amenna. Kimse ona kendini tanı ve değiştir diyemez. Bunun doğru olduğunu da dayatamam.

İnsan kendini tanıma yolculuğuna çıkarken bir semptomla mı harekete geçer? Bizi rahatsız eden bir problem mi olmalı?

Eğer bir semptomla bu yola çıkıyorsak bu biraz da bizim ne olduğunu anlamadığımız ama sistemin bizi zorladığı bir durumdur. Bir problem olmadan da “Ben kendimi tanımak istiyorum, değiştireceğimiz şeyler olabilir” diyerek bu tür bir yolculuğa girmek mümkündür. Bu bir problemle karşılaşmadan kendini fark etmek demek. Zaten bu tür bir ihtiyaç varsa ve hissedilmiyorsa, danışanlar kliniğe ilerleyen yaşlarda çeşitli semptomlarla gelir. Bu semptom panik atak, depresyon veya somatik reaksiyonlar olabilir… Bunların altında ise kendiyle ilgili birtakım farkındalıkları oluşturamamış olmasından kaynaklanan geçmiş birtakım travmalar olabilir. Bunlar işlenmediğinde, duyulmadığında kendilerini semptom veya problem olarak bize gösterir.

SORUMLULUĞUMUZU BİLMEK CESURSA

* Sevmek ve cesaret arasında nasıl bir bağ var?

Aslında bu iki kelimenin insan olma yolculuğumuzda temel rolleri var. İnsanın kendini değiştirmesi için ciddi bir cesarete sahip olması gerekiyor. Çünkü “Bende bir problem var” demek hem sevgiyi hem de cesareti gerektiriyor. Bana göre aslında insanın gelişiminin en alt basamağında ötekini suçlamak vardır. Bir çocuk düşünün, ihtiyaçları söz konusu olduğunda çok hızlı bir şekilde şikâyet etmeye, bağırıp çağırmaya başlar. Bunun bir adım ötesine geçmek, “bu hayattaki her şeyden ben sorumluyum” diyebilmek cesurca bir iştir. Bunu yapabildiğimizde de sevgiye giden yolu açmış oluyoruz.

* Buradaki mesele insanın kendisini sevmesiyle mi alakalı?

Aslında bakarsanız günün sonunda ben ve öteki diye bir şey yoktur. Kendini seven ötekini de sever. Bebekken sevgi annemizden bize gelir. Sonra bir ayrılık fikri oluşur. Bebek önce annesinin bedeninden sonra da ruhsal aleminden ayrılır. Bu ayrılık fikri yeterince beslenmemişse korku ve tehdit içeren bir duruma da dönüşebilir. Sistem bunu ilerleyen yaşlara taşır. Burada kaybettiğimiz iki şey olur; bir sevme kapasitesi, iki cesaret. Tehditlerle dolu bir yerde sevme kapasiteniz de ortaya çıkamaz. Zarar göre ihtimali kendisi olduğu için de burada korku doğar. Maalesef sevgiyle korku da aynı yerde duramıyor.

Bilgiyi nasıl kullacağımızı bilmek önemli

* Kitabın bölüm sonlarında egzersiz çalışmaları var. Bu tür egzersizleri kitaba dahil etmenizin nedeni nedir?

Kitap “Kendinizi Keşfetme Yolculuğunda Çok Yönlü Bir Kılavuz” alt başlığını taşıyor. Bunu sadece bilgiyle verdiğinizde tabir-i caizse biraz yavan olur. İnsanlara bir ilim verip, bununla ne yapacaklarını anlatmazsanız mantıklı bir durum ortaya çıkmaz. Bilgi vermenin biraz ötesine geçebilmek için öğrenilenlerin egzersizlerle beslenmesi gerektiğini düşünüyorum. Yani bilginin bilinç düzeyimizden iç dünyamıza da aksetmesi gerekiyor.




#Psikoloji
#Sosyoloji
#Toplum
#Aktüel
1 yıl önce