|

Pazar günü bir insan olsa Barış Manço olurdu

İngiliz yazar Burgess, pazar günlerinin hafta içinden daha sıkıcı olmayı başardığını söyler. Haksız sayılmaz. Ancak çocuk edebiyatçısı, yazar Gülsüm Sezgin verdiği cevaplarla bizi bu sıkıntıdan çıkarıyor. Ona göre pazar günleri Barış Manço’ya benziyor.

Merve Akbaş
04:00 - 25/06/2023 Pazar
Güncelleme: 22:46 - 24/06/2023 Cumartesi
Yeni Şafak
Gülsüm Sezgin.
Gülsüm Sezgin.

İngiliz yazar Anthony Burgess, “Bütün günler birbirine benzer, pazarları hariç” diyor ve ekliyor: “Pazar günleri de hafta içi günlerden daha sıkıcı olmayı becerir.” Burgess’in Doktor Hastalandı kitabunda bu cümleye rastlayınca ister istemez pazar günlerinin sıkıcılığı pazarların kendisinden mi yoksa bizden mi kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Çocuk edebiyatçısı, yazar Gülsüm Sezgin’in kapısını çalıp, biraz da bu mesele üzerine onunla konuşmak istiyorum. Sezgin, “Çok uykucu bir insan olduğum için Pazar sabahları geç uyanırım. Ama bunun bir dengesi var, onu aşarsam fazla uyudum diye vicdan azabı çekerim. O sınır, 11.00’dır” diyerek başlıyor pazar günlerini anlatmaya ve şöyle devam ediyor: “Bu saatten sonraya kaldıysam iç sesim “Yuh artık bu kadar da uyunmaz ki canım” diyerek beni tatsız bir güne uyandırır. Ama güzel bir kahvaltının üstesinden gelemeyeceği şey yoktur. Vicdan azabı da dâhil. Kahvaltıdan sonra sosyal medyada vakit öldürmece. Ta ki iç sesim yeniden kıpırdanana kadar. Ardından hava güzelse yakın bir parkta, ormanda, sahilde kitap okuma bahaneli yürüyüş. Bazen yazı çalışmaları. Bazen arkadaş yahut aile buluşmaları. Bazen gün toplantıları. Gün tabağına zaafım vardır. En sevdiğim yemeği soranlara direkt “gün tabağı” derim. O tabak neredeyse ben de oradayım. Bu kadar net.”

Pazarlarla sorunum yok çünkü pazartesi sendromum yok

Peki diyoruz, pazarları sıkıntı olmaktan kurtarmak için öneriniz var mı? İşte bu soruya cesurca bir cevap veriyor kendisi ve “Pazarlarla sorunum yok. Çünkü Pazartesi sendromum yok” diyor. Sezgini “İşi, çalışmayı ve iş ortamlarımı hep sevdim. Böyle denk geldi, nasip oldu, şükürler olsun. Ama hayatımın bir döneminde pazartesi sendromum oldu: İlkokulda.” Sezgin’in bu söyledikleri eminim hepimizde ilkokul yıllarımızın pazarlarını hatırlattı. Ödevlerin yapıldığı, ertesi güne hazırlıkların tamamlandığı pazarlar sanıyorum ki çoğumuz için hayli stresli geçiyordu. Sezgin’in durumu da farklı değilmiş. O da küçüklüğünün pazarları için şunları anlatıyor: “İlkokul boyunca 1. sınıf da dâhil olmak üzere hep sabahçı oldum. Ve sabah erken kalkma mecburiyeti, dolayısıyla da pazar gecesi erkenden uyuma zorunluluğu yüzünden uyku problemi yaşadım. Evet, kendi içinde çelişkili bir durum gibi. Ertesi sabah erken uyanmak zorundasın, hemen uyumalısın diye stres yaşayıp bir türlü uyuyamıyorsun. Ama evet, böyle bir vakıa var. Ruh bilimciler açıklasın.”

Hem klostrofobik hem de neşeli

Konudan konuya geçerken Sezgin’e pazar günü izlenecek bir film soruyoruz. Cevabı, Truman Show, oluyor: “Hem klostrofobik hem de buna rağmen neşeli.” Pazar günü okuduğunuz bir kitap var mı diye sorduğumuzda ise, “O ara okuduğum kitap neyse onu alırım, en yakın yeşil alanın yolunu tutarım. Markete uğrar, biraz tuzlu ay çekirdeği, biraz da -mevsimiyse eğer- mandalina alırım. Kitap, tuzlu çekirdek ve mandalina. Bu üçlüyle bir ağaca sırtımı dayar ve hem okur hem çekirdek çitler hem de mandalina yerim. Bunlar benim okuma rutinimin ayrılmaz üçlüsüdür” cevabını veriyor.

Pazar günleri Sezgin için “aile” günüymüş. Genellikle ailesiyle vakit geçirdiğini, nadiren arkadaşlarıyla görüştüğünü söylüyor. “Çünkü” diyor ve ekliyor: “Annemim, babamın Pazar günü için daima karşı konulamaz, değiştirilmesi teklif dahi edilemez aile etkinliği planları vardır. Şaka bir yana, onların planlarına dâhil olmayı tercih ederim genelde.”

Çocukluğumda pazar günlerini sevmezdim

Havalar hazır ısınmışken bu güzel pazarların favori mekânını sormasak olmaz. Sezgin için pazarların olmazsa olmaz mekânı ormanlarmış. Yürümeyi, bisiklet sürmeyi, kedileri ve kuşları, çiçekleri ve ağaçları sevdiğim için bu cevabı verdiğinin de altını çiziyor. Sıradaki sorumuz biraz agresif: “En güzel ve en kötü geçen Pazar gününüz hangisi?” Sezgin de “Bu çok zor bir soru oldu” diyor önce. Sonra şöyle devam ediyor: “Çocukluğumda pazar günlerini sevmezdim. Avcılar’da, pazar günleri semt pazarının kurulduğu bir sokakta otururduk. Her sokağın bir pazarı olabilir. Ama o pazarın pazar günü kuruluyor olması bizim sokağımıza has bir ayrıcalık zannederdim. Ama yine de pazar gününü, pazarın karmaşasını, gün boyu süren gürültünün ardından havanın kararmasıyla birlikte sokağın sessizliğe gömülmesini hüzünlü bulurdum. En güzel pazar gününü belirlemek daha da zor oldu. Sanırım henüz en güzel pazar günüm olmadı.”

Peki ya pazar günleri çalışır mısınız, dediğimizde ise “yazmak ve okumak çalışmaktan sayılırsa evet. Sayılmazsa hayır” cevabını veriyor. Sayın Sezgin, inanın biz de bu konuda net değiliz. Galiba gönülden gele gele yapılan okumalar ve yazmalar çalışmaktan sayılmaz.

Barış Manço ve Bob Ross

Şimdi ise son sorumuza geldik: Sizce Pazar günü bir insan olacak olsa nasıl birisi olurdu? Sezgin hepimize maziyi hatırlatacak bir cevap veriyor: “Barış Manço olurdu. Çocukluğumuzun Pazarları onun Adam Olacak Çocuk programını seyretmekle geçti çünkü. Pazar günü bana iki insanı hatırlatır: Biri Barış Manço, diğeri kıvırcık saçlı ressam amca. Yani Bob Ross. ‘Belki şurada küçük sevimli bir ağaç vardır.’”



#Pazarları Hiç Sevmem
#Aktüel
#Barış Manço
#Sanat
10 ay önce